20 Haziran 2016 Pazartesi

ULUDAĞ ZİRVESİNE KOŞMAK


Bazen yanıbaşımızdaki şeylerin farkına varamayız. Keşfedilmeyi bekleyen bir çok yer, bir çok şey varken bunlara özlem duyarız. Haftasonu için Bursa ya gitme planı yaptığımda koşmak istediğim aşikardı. Mezuniyet süreciyle birlikte birçok şey garip hale gelmişti. Hiçbirşey eskisi gibi değildi. Bir dönüm noktasıydı yaklaşılan. Bu tür boşluğa düşme anları, hayatta bağlantı noktalarıydı bana göre. Bir aşamadan diğer bir aşamaya. Bu derin düşünceler içinde huzura ve motive olmaya duyduğum özlemi tek giderebileceğim yol, koşarak iç huzuruma tekrar ulaşmaktı. Uludağ a çıkma fikri böyle beliriverdi bir sabah zihnimde işte. Günün geri kalanını hiç bir bilgim olmadığından araştırmaya ayırdım.

İlk planladığım Uludağ a ulaşmak oldu. Teleferik tam gideceğim güne kadar bakımdaydı. Bu yüzden dolmuş tercih etmem gerekecekti. Dolmuşlar ile Oteller Bölgesi ne ulaşmam yetecekti. Sonrasında dağcılık tecrübesi olmayan ben cep telefonum ile bulduğum bir zirveye tırmanış rotasını kullanacaktım. Çantamı her olasılığı düşünmeye çalışarak hazırladım. Tek başıma olacaktım. Yolda başka ekiplere de rastlama ihtimali de vardı fakat bu yalnız yapacağım bir yolculuk/koşu olacaktı. Babam bana eşlik etmekte ısrar edince onu Oteller Bölgesi nde bırakıp koşuma başladım. Önce küçük zirveye tırmanıcaktım ardından rotaya da göz atarak gerçek zirveye ulaşıcaktım. İtfaiye binasının ardındaki toprak yoldan ilerliyordum.

Küçük zirveye doğru
Toprak yoldan giderken görünen ilk zirve aslında sadece bir başlangıç olup küçük zirveydi. Ancak yaklaşırken burası olmalı diye düşünememe yol açtı kimi zaman. Rotamı kontrol ettiğimde gerçek daha yeni başladığımdı. Karlarla kaplı dik bir kısma geldiğimde rota burayı tırmanmam gerektiğini gösteriyordu. Evet, eğlence şimdi başlıyor diye düşündüm. Yukarıdaki erimekte olan kar yığınlarına doğru bakıp tırmanmaya başladım. Eriyen karlardan akan sular minik akıntılar meydana getirmiş, suyun etkisi ile yemyeşil bir alan oluşmuştu tüm sıcaklığa rağmen. Diğer kısımlar genellikle stabil olmayan irili ufaklı kayalardan oluşuyordu. Tırmanırken kimi zaman tehlikeli olabilen bu kısımlar özellikle daha kalabalık gruplar için tehlikeli olabilirdi. Sabırla tırmandım ve mümkün olduğunca stabil kısımları kullandım. Tırmanış sonrası karşıma ne çıkacak diye düşünerek en sonunda tepeye ulaştım.
Tırmandığım kısım

Eriyen karlar ve oluşturduğu minik akıntılar
Tepenin ardı adeta ıssızdı. Daha stabil irili ufaklı kayalar, baba dedikleri büyük kayalar ve kocaman bir hiçlik. Bu kısımda biraz daha yeşil bir zemin vardı fakat küçük zirvenin tepesine doğru kayalara dönüşüyordu. Bu kısımda biraz arka uçuruma yaklaşıp aşağıya baktım. Fakat sıcağın etkisi bir sis perdesi ardından görmeme izin veriyordu ancak. Geniş bir manzara olsa da çok net değildi. Bu kısımda biraz rotadan saptım ve araziye meydan okuyup dik olarak zirveye doğru, kayalarla didişerek ilerledim. Müzik çalarım kulağımdaydı. Güneş henüz tam tepeye ulaşmamıştı, rüzgar ise beni kuru tutuyordu. Ellerimle destek alarak yukarı doğru tırmanırken müziği kapadım ve rüzgarın sesini dinledim. Başka hiçbir ses yoktu.


Herşeye rağmen çiçekler
Kafamı pek kaldırmadan tırmanıyor bir yandan da rotadan çıktığımı fakat biraz yükseldikten sonra tekrar rotaya gireceğimi düşünerek ilerledim. Kaya dolu bu zemine rağmen mavili sarılı çiçekler açmayı başarmış beni selamlıyordu. Tepenin sırtına ulaştığımda önümde geniş bir ova vardı, yan tarafım uçurumdu. Arkamı dönüp fotoğraf çektim.
Geriye dönüp baktığımda

Bu ova sonrasında zirve gözükecek
Rotadan çıktığımı farkediyordum. Bu ovadan sonra zirve de görünür diye düşündüm ve ilerde patikaya benzer bir yol gördüm. Ovanın diğer ucundaydı, rota aynı noktayı gösteriyordu. Böylece oraya doğru koşturmaya başladım. Biraz düzlük bacaklarıma iyi gelmişti. Bu kısımda iyi hissettim ve hızlandım. Diğer uçta kayaların arasında belli belirsiz bir yol vardı, rotaya da uyunca onu takip etmeye başladım. İleride ikiye ayrılacak ve ben sağ kısımdan devam edicektim. Arazi iyice ıssızlaşmıştı, artık yalnızca kayalar vardı. Minik tepeyi de aşınca epey ileride zirveyi gördüm. Ona doğru kıvrılıp giden takip ettiğim yol devam ediyordu. Heryer kayalıktı, bazen sağa sola bakıp ne kadar yalnız ve ıssız bir yer diye düşündüm. Böyle anlarda müziği kapatıp etrafı dinliyordum, rüzgar harici bir ses duymayı bekliyordum. Huzurlu hissediyordum, Doğada yapayalnız olmak ilk başlarda ürperti verse de, hiç gitmediğim bir yere böylesine ani karar vererek gelmiş olmam, bu derece bir ıssızlıkta olmak hoşuma gitmişti. Bazen yeni şeyleri denemek için kendimizi zorlamamız gerekir. Yeni bir şey yapmak, bilinmeyeni gidip görmek keşfetmek için, kendimizi iteklemeli ve daha ileriye yönelmemiz gerekirdi. Sabah erkenden kalkıp kendimi iteklemiş ve buralara gelmiştim. Şimdi zirveyi seçebiliyordum, nasıl bir yer diye düşünüp yine kendimi itekledim. Kayaların arasında koşuşturarak devam ettim.

Artık zirve görünüyordu.
 Yol sırtlardan devam edip zirveye doğru gidiyordu. Bu kısımlarda iyice hızlandım, koşmak daha da zevkli bir hal aldı. Yamaçlara doğru yaklaştığımda yol daraldı. Kimi zaman kayalar tehlikeli olabildiğinden dikkatli fakat yavaş olmayan bir tempoda koşmaya devam ettim. İlerledikçe sağ yanımda uçurum belirginleşmeye başladı. Çok aşağılarda bazı yerleşim yerleri gözüküyordu, muhtemelen köylerdi. Patikanın olması ilerlemeyi büyük ölçüde kolaylaştırmıştı. Yamaçlarda ilerlerken manzara ve görüntü çok güzeldi. Keşke daha iyi bir fotoğraf makinam olsaydı diye düşündüm.


Zirvenin yamacına iyice yaklaştığımda artık patika silinmeye başladı. Biraz daha dik tırmanmaya başladım. Bir şeyleri takip etmektense daha zorlu fakat alternatif yollar yaratmakta usta olmuştum. Tempom iyiydi. Biraz dik ilerledikten sonra sırta ulaşmış oldum. Artık zirveye çok az kalmıştı. Bayrağı seçebiliyordum. Son bir tırmanış vardı, onu da koşturarak tamamladım ve zirvedeydim.

2543 metredeydim.
Zirvede yalnız değildim. Başka dinlenenler de vardı. 3 kişilik bir dağcı ekibi ile tanıştım ve fotoğraf çekmelerini rica ettim. Etrafı çekip duran benim için bulunmaz bir fırsattı. Herşey ayaklarımın altındaydı. Zirvenin altında göller bölgesi denilen yer vardı. Yukarıdan muhteşem gözüküyorlardı. Kenarlarında kamp yapanları bile görebiliyordunuz. Zirvenin rüzgarı altında biraz oturup dinlendim. Biraz atıştırarak kendimi ödülendirmeyi ihmal etmedim. Zirvedeki anı defterine birşeyler yazdım. Biraz etrafı izleyip huzurun tadını çıkardım. Görev tamamlanmıştı. Beklediğimden çok daha kolay biçimde buraya ulaşmıştım. Yorgun değildim. Yol boyunca biraz kendimi biraz kendi iç dünyamı dinleyip gözden geçirmiştim. Bu sürecin sonun bir zirveye ulaşmak bir sonlanma noktası olmuştu. Birşeyler başarmanın getirdiği hislerdi belki, ya da kafamda kurduğum bir görevi tamamlamanın verdiği rahatlık hissi.




Dönüşte daha farklı bir tutum sergiledim. Rotayı kapamıştım, hiçbir yükseltiyi kaçırmamaya karar verdim. Biraz iniş antremanı iyi olur diye düşündüm. Zirvenin yanındaki tepete koşturdum, kendimi aşağıdaki patikaya kadar bıraktım. Kayalarda inerken dikkatli olmak gerekiyordu, bir noktadan sonra herşey otomatik ilerlemeye başladı. Hızım artmıştı, patikaya ulaştığımda hızla geri yönde ilerlemeye başladım. Yol üzerinde başka ekiplerle karşılaştım, bir çoğu koşmama şaşkınlıkla baktı, kimisi durdurup biraz sohbet etti, kimi takdir etti. Bu grupları ardımda bırakıp koşturmaya devam ettim. Dönüş yolunda pek zaman kaybetmek istemedim, zamanımı diğer tepelere de tırmanmaya saklamak istedim. Patikada daha hızlı ilerleyip ovaya kadar ulaştım, burda bu kez patikayı izledim. Küçük zirveye ulaştığımda iki seçeneğim vardı, patikayla daha kolay inmek ya da kendim ortaya karışık bir şeyler denemekti. Tabii ki yine ellerim dizlerimde tırmanmaya başladım. Küçük zirveye ulaşıp aşağı koşmaya karar vermiştim. Yüksek tempolu bir tırmanış yaptım, sonunda biraz soluk soluğa kalıp biraz mola verdim. Aşağıda ilk tırmanış yaptığım dik yamacı gördüm ve aşağı doğru tekrar hızlandım. Nasıl göründüğüm konusunda bir fikrim yoktu ancak peşimde bir miktar kaya parçalarını da sürüklüyor olmalıydım. Yabancı bir çift aşağılarda daha güvenli bir noktadan fotoğrafımı çekiyorlardı, o an muhtemelen çok saçma göründüğümü düşündüm.


İniş bitince artık sona yaklaşmıştım. İlk tırmanışımı yaptığım noktadan tekrar aşağı doğru inmeye başladım, burası stabil bir zemin olmadığından peşimde daha fazla kaya parçası sürükleyerek daha dikkatli olmaya çalışarak aşağıya indim. Artık toprak yoldaydım, onca tırmanış ve iniş sonrası oldukça sıkıcı gözüküyordu. Sularımın son damlaları ile Oteller Bölgesi ne doğru ilerledim.
İnsanın doğa karşısında büyülenmesi ne demek bir kez daha anlamış oldum. Bazen gidip denemek hepimize inanılmaz zor gelir, savunma mekanizmalarımız bize olası kötü senaryoları hatırlatarak bizi caydırır. Modern hayat tarzı bizi genetik bilgimizde olan birçok şeyden uzaklaştırıyor, köreltiyor bana göre. Bazen köklere inmek isteriz, doğa karşısında çaresizlik, doğaya karşı farkındalık. Küçük dünyamızı biraz daha ötelere genişletmemiz gerekir kimi zaman. Tüm bunlar başlarda kararlılık ve çabayla gerçekleşmekte malesef. Fakat sonucunda ulaşılan huzur ve memnuniyet belki de hepsinin üstünde kalıyor bana göre. Çevremizde farkında olmadığımız buna benzer birçok zirve var belki de, somut ya da soyut anlamda. Gidip keşfedemedikten sonra ne anlamı kalır ki bütün bunların?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder