2016 Kaz Dağları Ultramaratonu - 80K
''It hurts up to a point and then it doesn't get any worse'' Ann Trason
80K koşacak olmam benim için
bilinmeyen bir bölgeye yolculuk olacaktı. Zihinsel olarak bunun farkındaydım,
Bunun hazırlığını fiziksel olarak pek yapamasam da zihinsel olarak iyi
hazırlandığımı düşünüyordum. İstanbul maratonu sonrası peroneal tendinit olduğunu
düşündüğüm problemi yaşamam beni strese sokmuş, ciddi bir dinlenme ve iyileşme
periyoduna sokmuştum kendimi. Koşamamanın verdiği tedirginlik ayağım iyi olunca
tekrar bir antreman yapmam ile biraz geçse de, ayağımın tekrar sızlaması ile
geri gelmişti. Cuma günü yolculuğa çıkarken hala ayağım ağrıyor ve canımı
sıkmaya devam ediyordu. Önümde beni bekleyen bir 80 km vardı, İşlerin ne yönde
gideceğini asla tahmin edemezdiniz..
Kaz Dağları Ultramaratonu 80K
parkuru
|
80k parkuru Yeşilyurt köyünden
başlayacaktı. Ramada Otel de sona erecekti. Bu mesafeyi fiziksel ve zihinsel
olarak aşabilmek için bence ilk kural asla bütüne odaklanmamaktı. Bu sebeple
kontrol noktalarını işaretleyerek parçalara ayırdım:
Yeşilyurt 0.km, Adatepe 14.km,
Doyran 27.km, Dedepınar 43.km, Çamlıbel 53.km, Beyoba 64.km ve Ramada Otel
83.km de yer alıyordu. Küsuratları çıkararak bu noktaları eğim grafiğinde
işaretledim. Artık karşımda 6 segment olmuştu.
Kaz Dağları Ultramaratonu 80k
Eğim grafiği
|
Yarış sabah 7 de başlayacak ve
hava karanlık olacaktı. Karanlıkta kafa feneri ile koşma açısından çok
deneyimli değildim. Ayrıca baton taşıma zorunluluğu vardı, yine çok uzmanı
olmadığım batonlarımı da yanımda taşıyacaktım. Özellikle ilk segmentlerde
gücümü koruyarak durumuma bakmayı planladım. İlk 80K koşum olduğundan önemli
olan kontrolü elden bırakmamaktı benim için. Hazırladığım segmentlerde iniş
çıkış bol olsa da özellikle Doyran- Dedepınar istasyonları arasının en
yıpratıcı kısım olacağını düşünüyordum. Sonrası bir şekilde ilerleyecekti.
3 Aralık cumartesi sabahı 7 de
yarış Yeşilyurt köyünden başladı. Kafa fenerimi açıp batonları elimde taşıyarak
koşturmaya başladım. Gece koşmak fikri korkutucu gelse de, sessizlik ve havanın
durgunluğu hoşuma gitmişti. Minik tırmanışlarda batonlarımı deneyerek alışmaya
çalışıyordum. Işığıma odaklanıp sessizliğin yalnızca koşucuların olduğu ortamın
tadını çıkarmaya başladım. Karanlıkta bazen yalnızca kafa lambasının ışığı ile
giderken ürpersem de uzaklardan gelen bir köpek sesi ile irkiliyordum kimi
zaman. Karanlık dolayısıyla zemine dikkat etmeye çalışarak ilerledim. Sağ
ayağım zaman zaman sızlıyordu fakat endişe verici bir sinyal vermiyordu derken
tam da sağ ayağımı burktum. Fakat devam ettikçe açıldı. Ucuz kurtuldum diye
düşünerek daha kontrollü inmeye başladım. Ardından 2. kez burktum. Bu kez biraz
acıtsa da ilerledikçe sıkıntı yaratmadı. Duruma sevinerek ilerledim. Güneş
doğmaya başlıyordu. Gökyüzünde muhteşem bir pembelik vardı. İlerde duran bir
ışık fark ettim. Bir koşucu ayağı ile sorun yaşıyordu. Bir sorunu olup
olmadığını sordum. Ayak bileğini göstererek burktuğunu ve şiştiğini söyledi.
Bırakacak gibi duruyordu. Geçmiş olsun diyerek yardıma ihtiyacı olmadığından
emin olunca ilerledim. Hava aydınlanmaya başlarken ben aşağı doğru
olabildiğince hızlı inmeye çalışıyordum. Bir noktada asfalta geçildi. Birkaç
koşucu birlikte ilerliyorduk. Asfaltta bir süre ilerledikten sonra işaret
görememeye başladım ileride bir köy görünüyordu. Kontrol noktası mı acaba diye
düşünerek devam ederken bir araba ve içinden Polat Dede çıkıverdi. Dönüşü
kaçırdığımızı, geri dönmemiz gerektiğini söyledi. 3 koşucu geriye dönüp yokuşu
tırmanmaya başladık. Grup halinde koşarken malesef sürü psikolojisine girilerek
dikkat azalıyordu. Aslında biz dönüşte olması gereken görevliyi de görmemiştik.
Fakat biraz ilerledikten sonra işareti fark ettik. Parkur patikaya
bağlanıyordu. Bu kez görevli oradaydı. İlk kez kaybolmuştum. Yokuş aşağı hızla
inerek kazandımız avataj geri dönme ile kaybolmuştu. Sinir bozucu olsa da
kabullenmekten başka çare yoktu. Ne de olsa yarış daha yeni başlamıştı.
Patikada olabildiğince hızlı olarak birkaç kişiyi geçtim. İlk dere geçişinde
endişe ile nasıl geçeceklerini düşünenler vardı. Bir anda atlayıp ilerledim.
Islanmaktan kaçınmak ultralarda saçmaydı, kurumak için yeterli vakit olacaktı.
Adatepe ye doğru iyi bir tempo ile ulaştım. Kontrol noktasında biraz kola su
karışımı içip, kafa fenerimi çantama koyup devam ettim.
goshots.net
|
goshots.net
|
Adatepe den ayrılıp yine patikaya
daldık. Bu kısımlar patikaların biteceği segmentlerdi. Sonrası daha çok traktör
yolları, bozuk köy yolları ile sürecekti. Patikalı bu kısımlarda kimi zaman
zeytin bahçeleri içine dalarak, kimi zaman minik derelerden geçerek ilerledim.
3 4 kişi birlikte ilerliyorduk. Bir kısmı 35k koşucusuydu. Onlarla ve 80k koşan
sabah da birlikte kaybolduğumuz Adem Işık ile ilerliyordum. Yarışın bu kısmında
özellikle büyük bir dere geçişinde dizlere kadar suya giriyor, çok hoş bir
köprüden de geçiyordunuz. Suya girmek ve kurumak konusunda ayakkabılara büyük
iş düşüyordu. Kullandığım Salomonlar ıslanma sonrası hışırdama sesini bir süre
çıkarıyordu. Bu biraz sinir bozucuydu. Ama kuruması çok kötü değildi. İlerleyen
kmlerde problem olup olmayacağını henüz bilmiyordum. Bir noktadan sonra
tırmanmaya başladık. Batonlarla tırmanmaya alıştım diyebilirdim. Bacaklarımı
korumama yardımcı oluyorlardı. 35k grubu hızlandı ve kayboldular. Doyran a
artık Adem ile ilerliyorduk. Yarışın kalan kısmını da birlikte koşacaktık.
Doyran da biraz kola su karışımı,
biraz tuzlu limon atıştırıp tatlı bir şeyler de tıkıştırarak sularımı tazeleyip
yola çıktık. En yıpratıcı bölüm burası olacaktı. Fakat sonunda Dedepınar
istasyonunda çorba vardı. Tek teselli olarak bunu görüyordum. Hızla tırmanmaya
başladık. Dik kısımlarda hızla yürüyor, batonlarla tırmanıyor, koşulabilir
kısımlarda ise koşuşturuyordum. Ayaklarımda garip hisler vardı. Gün içinde dere
geçişlerinin etkisi ile oldugunu düşünüyordum. Muhtemel büller oluşacaktı.
Henüz tolere edilebilir düzeydeydiler. Dik tırmanış bezdiriciydi. Batonların
özellikle bu kısımlarda çok faydası oldu. Her çıkışın bir inişi vardı ve inmeye
başladığımızda acı tam olarak bu noktadan sonra başlayacaktı. Bozuk traktör
yolları irili ufaklı kayalarla taşlarla kaplıydı. Başlı başına vücuda stres
oluşturan inme eylemini daha da ızdırap haline getiriyorlardı. Ayak tabanlarım
burda farklı bir aşamaya geçtiler. içerde büller oldugundan emindim artık.
Dizlerim ağrımaya başladı, sol diz arka yan kısmında ağrılar oluşmaya başladı.
Tüm her şeye rağmen inmek bir türlü bitmek bilmedi. İşin komik tarafı acılar
içinde bacakları korumaya çalışırken inerken yan tarafta muhteşem bir manzara
olmasıydı. İniş sonrası bu kez bizi bekleyen yepyeni bir tırmanış vardı. Bu
kısımda yorgunluk belirtileri ve acı belirginleşmeye başladı. Tırmanışın
başında her yanım ağrı içindeydi. Ayak tabanımdaki sinyaller parmaklarımda
büller oldugunu tabanda büller oldugu hissini veriyordu. Üzerine bastığımda acı
veriyorlardı. Acının daha alt düzey olanları bastırması ile açıklayabileceğim
şekilde, diz ve peroneal tendinit ağrılarımdan eser kalmamıştı ilginç biçimde.
Bu kısımda tırmanırken bir değişim geçiriyordum aslında. Artık vücudun konfor
düzeyinin dışına çıkmıştım. Geri kalan kısım böyle geçecekti. Buna alışmanın
bir yolunu bulacak ve devam edecektim, aksi halde yarışı bırakacaktım.
Tırmanış sürdükçe enerjim de azalmaya başlıyor, kötü düşünceler, geri kalan
kmleri hesaplama düşünceleri zihnimi ele geçirmeye başlıyordu. Bunlar olurken
yokuş gittikçe dikleşiyor ve zemin kötüleşmeye devam ediyordu. Bir noktadan
sonra düşünceler büyüdü büyüdü ve müdahale gerektirdi. Çantamdan bir tahıl barı
çıkarıp yedim, üzerine biraz su içip müzik çalarımı çıkardım. Zihinsel savaşı
başlatmıştım. Batonlara asılıp tırmanmaya devam ettim. tırmanış bitince diğer
kas gruplarını çalışmak her zaman kolay olmuyordu biraz yürüyüp kendime
geldikten sonra Dedepınar a doğru inmeye başladık. Çorba bizi bekliyordu.
Dedepınar da bir hesap kitap
yaptım. Görevliler sağlık açısından sorunumuz olup olmadığını sordu.
Ayaklarımda büller vardı. Ama bunlarla ilgilenerek zaman kaybetmek
istemiyordum. Ayrıca dropbag getirmemiştim. Belki yedek ayakkabı getirip
değiştirseydim iyi olabilirdi. Ama şimdi düşündüğümde çok fark yaratacağından
emin değildim. Çantamda yedek çorap vardı, değiştiririm düşüncesi ile
koymuştum. Fakat onların da durumu değiştirmeyeceğini düşündüm. Çorbanın tadını
çıkardım. Bu noktada iyice beslenip moralli biçimde yola çıktık. Çamlıbel
istasyonuna yaklaşık 10 küsür km vardı. Hızlı inmeye başladık, ayaklarımı
önemsememeye başlamış ve iyi bir tempo yakalamıştık, yorulduğumuzda durup
yürüyüşe geçiyor geri kalan kısımlarda koşuyorduk. Asfalt kısma kadar her şey
yolunda gitti. Asfaltta inmeye başladığımızda işaretleri de bir yandan takip
ediyordum. Yol beklediğimden uzun sürdü ve bir kısımda işaretler sıklaştı,
ardında bir şey görmedim ve devam ettik, işin tuhafı ileride yerde koparılmış
işareti görünce doğru yoldayız diye düşünüp yokuş aşağı biraz daha ilerledik..
Yaşlı bir amca bizi uyarıp geri döndürene kadar... Yine kaybolmuş, bir dönüşü
kaçırmıştık. Yaklaşık bir maraton mesafesi koştuktan sonra hızla bir yokuş inip
geri dönmek zorunda olmak, yarışın en moral düşürücü anlarından biriydi.
İşaretlere dönmek bize yarım saat kaybettirdi. Tekrar kaybolmanın etkisi de
bir hayli tempomuzu etkiledi. Malesef hatada bizim payımız büyüktü ama yarış
boyuca kimi noktalarda işaretlerin kötü yerleşiminden dolayı sıkıntı
yaşamıştık. Bazılarının yerinin değiştirildiğini dahi düşünmüştük. Yanlış yöne
giderken yerde buldugumuz işaret belki onlardan biriydi. Her şeye rağmen
ultraların doğasında kaybolmak da vardı. Çamlıbel e bu moralle ulaşmak zihinsel
açıdan zor oldu.
goshots.net
|
Bu noktada epey beslenip çorbayla
yine tazelendik. Kaybolmanın verdiği çöküklüğü biraz olsun üzerimden
atabilmiştim. Bitirme kararlılığı sapasağlam duruyordu. Buna tutunacak ve
acıları umursamadan devam edecektim. Ayaklarım mı? Hala aynı durumdalardı. Her
adım attığımda bir acı diğerini izliyordu. Ama bir noktadan sonra önemsememeye
başlıyordum. Çamlıbel den Beyoba ya doğru daha kararlı ilerlemeye başladık. Bu
kısımda yine zeytin bahçeleri içine daldık. Dik inişler canımı yakmaya çalıştı.
Zaten beni protesto etmekte olan bacaklarım duruma alışmıştı, tek şikayetçiler zavallı
ayaklarımdı. Adem ile yol/koşu/ultra dostluğumuz sürüyordu. 2 kere kaybolarak
yeterince aksiyon yaşamıştık. İkimizin de ilk 80k lik koşusuydu. Bazen o beni,
bazen de ben onu izleyerek dere tepe çamur taş demeden ilerlemeye devam
ediyorduk.
Beyoba ya geldiğimizde artık
sonlara doğru gelmiştik. Yine biraz çorba ile başlayıp bir şeyler atıştırdıktan
sonra görevlilerin finishte görüşürüz dilekleri ile yola çıktık. 16 küsür kmlik
son bir segmentti bu. Yarış 83.583 km ile bitecekti. Fakat bizim iki kez kaybolmamız
ile bu bizde biraz daha fazla olacaktı. Son segment mesafe olarak fazla olsa
da, tırmanış ve iniş açısından masumdu. Şelaleli bir kısma kadar yol biraz
bozuluyordu yalnızca. Şelalenin sesini duymaya başladığımızda iri taşlarla dolu
dar bir yola girdik.
Bu kısımda fotoğrafçılar bizi
bekliyordu. Şelaleyi de geçince asfalt yol ile devam ettik. Hava kararmaya
başlamıştı. Bir süre ilerledikten sonra fosforlu işaretleri de görmek açısından
kafa lambamı tekrar taktım. Açmamla birlikte pil zayıf uyarısı vermeye başladı.
Bir süre sonra sönecekti. Söndüğünde Adem in ışığını takip ederek devam etmeye
başladık. Hava beklediğimden daha hızlı karardı. Biz tarla yollarında devam
ediyorduk. Gece fosforlu işaretler yolu bulmamıza yardımcı oluyordu. Karanlıkta
ilerlerken her adımımla daha uzağa gittiğimi, kişisel mesafemi arttırdığım
aklıma geldi. Bu noktada bazen topuk veya tabanımda ani bir acı ile sıcaklık
artışı saptamaya başlamıştım, zaman zaman büller patlıyordu. Onlar da belli bir
stres eşiğinin sonuna gelmişlerdi anlaşılan. Zeytintikler arasında şehre
yaklaştığımızda bir noktada sadece sol kısma konmuş bir işaret gördük. Etrafta
fosforlu işaret yoktu. karşıda yoktu. Sola dönmemiz gerektiği anlamına
geldiğini düşündük ve ilerledik. Daha sonra bir daha işaret göremedik. Bitişe yakın tekrar kaybolmuştuk. Bitirmeye yakınken tekrar böyle olması bu kez çok da
canımızı sıkmadı, sadece bir an önce burdan kurtulmanın hesaplarını yapmaya
başladık. Telefonumdan haritadan nasıl ulaşabileceğimize baktım. Otobana inip
otele taksiyle geldiğim yolu kullanmaya karar verdik. Giderken ara yolları
denesek de kaybolma riskini arttırdığını gördük. En belirgin olan yolda karar
kılıp devam ettik. Sola döndüğümüz noktada işareti tartıştık. Başka işaret
olmadığından emindik bu kez. Otobana indiğimizde yolun kenarında koşarken nasıl
göründüğümüzü düşündüm. Bir an farklı bir dünyadan buraya gelmişiz hissine
kapıldım. Bir süre ilerledikten sonra Güre yönüne giden yol için sağa döndük.
Son 1,5km deydik artık. Artık kendi yolumuzu seçtiğimizden işaretler umrumuzda
değildi. Otelin ışıkları göründüğünde artık bitmişti. Girişteki halıdan aynı
anda geçmeye karar vererek yarışı bitirdik. 3 deyince sol ayakla geçecektik.
1...2.. ve 3 finish!
goshots.net
|
Bir maceranın daha sonuna
gelmiştik. 3 kez kaybolmak zihinsel anlamda bir dalgalanma yaratsa da,
madalyalarımızı takmış otururken önümüzde olan iki yarışçının bizden sonra
gelmesi ile şaşırdık. Kaybolan yalnızca biz değildik. Parkurda Strava kaydıma
göre tam 88km gitmiştik. Yani resmi mesafeden yaklaşık 5 km fazlalık. Yani 100
km ye çok da bir şey kalmamış demekti benim için. Planladığım diğer yarışlar o
an asla aklıma gelmese de yarış sonrası dinlenip kendime geldiğimde bu mesafe
moral verici bir şeydi. Parkurda yükselti fazla olmasa da bol iniş ve çıkış
olması, durağan bir parkur olmaması ile hafife alınabilecek bir parkur
olmadığını göstermişti. Patika bölümlerin az olması belki bir eksiklik
sayılabilirdi. İşaretlemeler konusuna gelirsek yarış sonrası işaretlerin bir
kısmının yerel halk tarafından koparıldığını duydum. Bazı noktalarda daha fazla
işaret olması gerektiğini düşünüyorum. 35k sonrasında bazı noktalarda sıkıntı
yaşamıştık. Kaybolmanın da etkisi ile paranoyak davranmış ve durup düşündüğümüz
emin olamadığımız noktalar olmuştu. Bu açıdan eksikliklerin gelecek yıllarda
düzeleceğini umuyorum. Kaybolmak bu tarz mesafelerde koşmanın doğasında var.
Bundan kaçınmanın yolları da yine kişisel dikkatten geçiyor. Birçok anlamda
mücadele ettiğimizden, sadece hızlı koşmakla değil, aynı zamanda dikkat ve gücü
yitirmemekle başarı geliyor. İlk 80K (88km) bittiğinde kendimi hızlıca kontrol
ettiğimde çok da kötü geçmediğini düşündüm. Ayaklarım haricinde bir problemim
yoktu. Daha sonra kontrol ettiğimde büyük bir sıkıntıları olmadığını gördüm.
Yedek ayakkabı getirip dropbag e koymak kesinlikle yapmam gereken bir şey
olarak tecrübe oldu. Batonlar ile tecrübem arttı, tırmanışı bol yarışlarda
kesinlikle yardımcılar. Karanlıkta koşmak farklı bir duygu uyandırsa da
odaklanmak daha kolay oluyor. Yine de bunların tecrübesi zamanla artacak
şeyler.
Hiçbir zaman tam olarak hazır
olamama durumum ile bu kez yine daha uzaklara koşmuştum. 80k lık bir yarışı
88km koşarak bitirmiş, acıların üstesinden gelmeyi de başararak 12 küsür saat
mücadele etmiştim. Zihinsel açıdan bunu bitirmeye inanmak, bunun planını
yapmak, tüm bu çabanın ardında yatan en büyük etken bana göre. Çok daha zor
olarak düşündüğümüz hedefler, yarışlar, hayaller aslında o an, onlara zihinsel
olarak hazır olamadığımız için o noktadalar belki de. Finish sonrası tatlı
ağrılarımla yemek yemeye doğru giderken bizi görüp tebrik eden insanları
gördükçe mutlu olan ben, saatler öncesinde parkura lanet eden, inişlerde
inleyen halimi hayal ettim. Konfor alanımız dışında saatlerce mücadele ettikten
sonra ertesi sabah uyandığımda beni yeni yarış planlarına sokan daha uzaklara
koşma isteği, ne tuhaf dalgalanan bir duygu...
Ülkemiz sporuna böyle bir
organizasyon kazandırılmasında emeği geçen herkese teşekkür ederim. Özellikle
biz koşanlar için gönüllü olup çorba hazırlayan köy teyzeleri için ayrıca
teşekkür ediyorum. İstasyondaki gönüllülerin yerleri her zaman ayrıdır.
Saatlerce koşucu bekleyip ihtiyaçlarımızla ilgilendikleri için her daim
teşekkürü borç bilirim. Yarış içerisinde tanışıp adını unuttuğum tüm koşuculara
teşekkürler. Yarışın büyük kısmını birlikte koşarak ultra/koşu/dert ortağı
olduğum, birlikte üç kez kaybolduğum Adem Işık ı öncelikle kutlar, bana eşlik
ettiğinden dolayı da teşekkür ederim. Eminim daha başka yarışlarda, daha başka
parkurlarda yine karşılaşacağız.
Daha uzaklara koşma dileğiyle...
Tek kelime ile tebrikler
YanıtlaSilTarkan Geçgel
Teşekkür ederim :)
Sil