14 Haziran 2018 Perşembe


2018 Tahtalı Run To Sky 27K


''The summit is what drives us, but the climb itself is what matters. - Conrad Anker''

Tahtalı Dağı zirve 2365mt


18 Mayıs Cuma, İstanbul dan telaşla ayrılıyorum. Uçağa yetişmem gerek. Uçağa yetişip Antalya ya indiğimde diğer telaş başlıyor. Çıralı ya ulaşmak... Neden Çıralı ? Çünkü ertesi sabah Tahtalı Run To Sky yarışına katılacağım. Deniz seviyesinden başlayarak Tahtalı zirvesine çıkacağım. Bu durum 0 dan başlayıp 2365 metreye 27 km içinde tırmanmak demek. Bir yıl önce 90 km lik Tahtalı Ultra Sky versiyonunu bitirmiş olan ben bu kez huzur peşindeyim. Yukarı tırmanmayı her zaman sevmişimdir.


Masum görünen fakat şeytan ayrıntıda gizli olan eğim grafiği
Eğim grafiğinden anlaşabilecek üzere nadiren koşulan genellikle tırmanılan ve sürünülen bir parkur bu. Baton kullanmayı kesinlikle tavsiye ettiğim bir parkur. Güç ve dayanıklılık, dikey tırmanış gerektiren bu parkur, her yıl koşulabilecek, kendinizi tekrar tekrar test edebileceğiniz türden bir canavar.
Antalya dan araba kiralayıp Çıralı ya yola çıkıyorum. Gece 1 de Nerissa Butik Otel e ulaşıyorum. Geçen yıl kalıp mutlu ayrıldığım için yine burayı tercih ediyorum. Hemen odama geçip minik bir hazırlık sonrası uykuya dalıyorum. Sabah erken kalkıp benim için hazırladıkları minik kahvaltıyı yapıp hemen tekrar hazırlanmaya dönüyorum. Çanta, batonlar, kıyafetler derken start için sadece 15 dk kaldığını görüyorum. Gidip yarış numaramı almam gerek! Arabaya atlayıp start noktasına ulaşıyorum. Bir telaşla göğüs numaramı alıp üzerime takıyorum. Start a 2 dk ! Bekleyen kalabalığın ortasına dalıp 10 dan geriye doğru sayıyoruz. Bir anda koşturmaya başlıyorum. Biraz aceleye geldiğini kabul ediyorum fakat işe koyulma zamanı. Henüz güneşin ilk ışıkları etrafı sarmamış olsa da ortalama üstü bir tempo ile ilerliyoruz. Kahvaltı henüz sindirilmemiş, henüz ısınmamış olmanın etkisi ve havanın nedense boğucu bir sıcaklıkta olması.. Terlemeye başlıyorum. Bir süre ilerledikten sonra Yanartaş merdivenleri başlıyor. Artık patika daralıyor ve tırmanış başlıyor. Batonları yavaştan kullanmaya başlıyorum. Bu kısımlarda tempo düşüyor. Kimileri atak yapıp hızla tırmanmaya çalışıyor. Parkuru bildiğimden dolayı tırmanmaya başlamak ile birlikte bir sabır içine giriyorum. Acele etmeden bacaklarımı korumanın peşindeyim. Arkadan gelen hissettiğimde yana kayıp yol veriyorum. Minik birkaç inişte dikkatle iniyorum. Riske girmeden ilerleme yolundayım. Yanartaş sonrası alevler içinden de geçip iniş sonrası hafif eğimli bir yolda ilerliyoruz. İşler bu kısımda kötü değil fakat bedenim koşmanın yeni yeni farkında. Tarif edemediğim nemli bir hava var epey sıcaklıyorum. Nabzımı düşürme çabaları ile sabırla ilerliyorum.



Ulupınar kontrol noktasına asfalt bir yoldan koşularak ulaşılıyor. İlk işim suları tazelemek. Biraz su içiyorum. Çeşmeyi görmemle birlikte kafamı suyun altına sokuyorum. Sonra tırmanmaya devam. Batonlar işin içine daha belirgin giriyor. Anayoldan karşıya geçip patikalara dalıyoruz. Bu kısımlarda kendimi daha rahat hissediyorum. Koşulabilen eğimlerde koşmaya gayret ediyorum. Kimi noktalarda hızlı batonlu yürüyüşe geçiyorum. Bu noktada tırmanışlardan birinde Mevlüt Kabadayı ile tanışıyorum. Kendisi matematik öğretmeni. Antalya Manavgat ta yaşıyor. Antreman yapmak için müthiş bir yer. Dinlerken kıskanıyorum. Ayrıca cyclo cross bisikleti var. Konuya bisikletinde eklenmesi muhabbeti arttırıyor. Birlikte ilerliyoruz.
Bu yarışlarda en sinir bozucu olabilecek olaylardan biri; kaybolmak. Önce benim başıma geliyor. Bir miktar yokuş aşağı giden bir yoldan iniyorum. Sonra fark edip geri koşmak insana en çok dokunan şeylerden... Bir benzerini Mevlüt Abi ile yaşıyoruz. Durumu kabullenip olabildiğince hızla ilerlemek en doğrusu. Bu kısımlarda kayalar arasında bir süre zor tırmanışlar yapıp ardından stabilize patikalara dalıyoruz. Çok kolay olmayan bir o kadar da yıpratıcı bir parkur zemini var. Sıcağın da etkisi ile ben sularımı biraz hızlı tüketiyorum. Sonuç olarak Beycik kontrol noktasına daha varmadan susuz kalıyorum. Nem sıcak ve diğer bir çok faktör yine sıcak eşiğimi zorluyor. Kafamdan geçen bir su kaynağına kendimi atmak... Beycik köyü gözüktüğünde suya ulaşma düşüncesi beni çekiyor. Kontrol noktasında önce soda tuz su diyerek hidrasyona başlıyorum. Bir kuyuya akan su kaynağı görünce hemen kafamı sokup biraz da orada tazeleniyorum. Gelen herkes bitkin durumda sıcaklamış görünüyorlar. Mevlüt abi erken ayrılıyor. Ben kalan kısmın zirvede biteceğini düşünerek iyice tazeleniyorum. Eskişehir den Oğuzhan Emre de burada. Bunalmış ve yarışı bırakmayı bile düşünmüş. Beycik de epey vakit harcadığını söylüyor. Benden önce ayrılıyor. Zirve de karşılaştığımızda iyi bir süre ile bitirdiğini öğreniyorum.
Beycik den ayrılırken yarışın son aşamalarına geldiğimi biliyorum. Bundan sonrası acımasız tırmanışlar. Hiç duraksamadan bitmek bilmeyen uzunlukta ve diklikte tırmanışlar... Artık külahı görebiliyorum. Ona doğru dimdik çıkmanın vakti.


Tırmanışa batonlarım ile ritmik biçimde başlıyorum. Önce stabilize bir yol ile tırmanıyoruz. Stabilize yol zamanla daralıyor. Külah sağ yanınızda size eşlik ederken, zamanla siz kıvrıla kıvrıla orman örtüsü ile çevriliyorsunuz ve ona doğru farkında olmadan tırmanıyorsunuz. Tırmanışa enerjik biçimde devam ediyorum. Kimi zaman başlarda tempo sıcaklık kötü gitse de sonradan açılma durumu olur ya, o tarz bir durum hissediyorum. Ritmik tırmanarak önümdekileri geçiyorum. Bir süre sonra arkamda kimse kalmıyor. Geçen yıl 90 K koşarken geçtiğim patikalar tanıdık geliyor. Bir noktada açığa çıkıyoruz. Biraz yukarıda gölgelik yapılarak oluşturulmuş kulübeye benzeyen bir yapı var. Ona ulaşmak kolay değil. İşaretler sizi sınır tellerine götürüyor. Burada tahta merdivene tırmanıp sınır tellerini aşmanız bekleniyor. Telleri aşıp kulübemsi yere ulaşıyorum. Bir teyze burada taze portakal suyu hazırlıyor. Maalesef fotoğraf çekmiyorum fakat burada su var ! Ağaç kökü tarzında bir çeşmenin içinden çıkan soğuk bir su ! Hemen kafamı sokup biraz yüzümü yıkıyorum. Biraz da içiyorum derken içimden burada suyun altında kalmak yatmak geliyor bir an. Biraz su tazeleyip teyzeye teşekkür edip yola koyuluyorum. Biraz ileride tekrar sınır tellerini aşıp patikalara başlıyorum. Parkur bu noktadan sonra dik ve acımasız. Single track şeklinde sürekli tırmanışlar başlıyor. Serinlemiş ve dinç halde başlıyorum yine tırmanmaya. Bu kısımlarda ayakta kalabilmek gerçekten zor. Tek taktik yavaşlamak fakat durmamak. Parkur masallardaki gibi. Koca koca ağaç kökleri irili ufaklı taşlar, kayalar. Sessizlik.. Tam anlamıyla tek başınızasınız. Belgesellerde gördüğünüz türden patikalarda bir başınıza dallara kayalara serpiştirilmiş işaretleri takip ederek yolunuzu buluyorsunuz.  Arkamdan gelen olmuyor, fakat yol boyunca diğer parkurlardan ve 28 K dan yarışmacıları geçmeye devam ediyorum. Ara ara gaza gelip minik koşular yapıyorum. Batonlar çok işe yarıyor. Çok profesyonel olmasa da epey tecrübe edindiğimi düşünüyorum onlarla. Geçen yıl bu kısımlarda epey zorlandığımı, belki de psikolojik olarak 90K nın düşüncesinde tedirgin olduğumu hatırlıyorum. Bu kez durum daha farklı. Her ne kadar zor olup acı verecek olsa da hepsinin sonunda zirve ye varmak düşüncesi var. Durumdan şikayet etmek yerine tadını çıkarıp enerjimi sonuna kadar kullanma düşüncesindeyim. Eğim azaldığı yerlerde minik koşular yapmaya devam ediyorum. Saatimi kontrol edip bir şeyler yemeyi ihmal etmiyorum. Suyumu biraz daha yudum hesabıyla tüketiyorum. Zirve hep yakın gibi gözüküp kolay varılamayan bir yer. Bir süre sonra hafızam beni yanıltmıyor. Orman örtüsü bitiyor. Önümde külah var.


Bu kısımda artık güneşle aranızda bir engel yok. Zihin oyunlarının başlama vakti. Şu tepenin arkası muhtemelen dediğiniz ama yeni bir tepe çıkıveren kısımlar buralar. Üstelik zemin kayalık. Batonlar tutunmakta zorlanıyor. Eğim kırıcı seviyelere çıkıyor. Yine önümde eğimle mücadele içinde yarışmacılar var. Seri biçimde tırmanmaya girişiyorum tekrar. Minik adımlar, zorlanılan yerlerde çift elle baton kullanarak adeta dağ ile bir kavgaya tutuşuyorum. Karanlık noktalar yakın. Beynim sürekli şu tepenin ardında ne var merak duygusu içinde. Mantığım ise önüme bakıp çizgiye kadar düşünmememi söylüyor. Tepelerin ardında bulunduğum durumdan çok daha rezil bir tırmanış var kesin diye içimden geçiriyorum. Beklentimin altındaysa biraz daha mutlu olup motive tırmanıyorum. Önümdeki tırmananları geçmeye devam ediyorum bir yandan. Yukarıdan zirveye ulaşıp geri dönen yarışmacılar var. 60K ve 90K koşucuları... Onları da tebrik etmeyi ihmal etmiyorum bir yandan. Bu yıl hava epey sıcak. Bir yıl önce ben inerken ise dolu yağıyordu. Soğuk hava düşüncesi kulağa bu yıl cazip geliyor.


Görüş alanımın içindeki en yüksek noktaya her ulaştığımda ardında zirvenin gözükmesi düşüncesi daha sık kendini hatırlatmaya başlıyor. Zihin oyunlarını yoğunlaştırıyorum. Kimi az eğimli noktalarda minik koşular yapıyorum. Dikkatimi karamsarlıktan uzaklaştırmam gerek. Bacaklarım acı çekmeye devam ederken her şeyin zirvede bitivereceği, şu an saniyeleri değiştirdiğim düşüncesi beliriyor. Mevlüt abi ile 5 saat altı bitirme planımız aklıma geliyor. Üstte fotoğrafını attığım kısımda biraz umudum var. Gaza basıyorum. Daha hızlı tırmanıyorum. Daha ilerilerde Mevlüt abi görünüyor. Seçebiliyorum fakat mesafemiz aynı kalıyor. Benzer hızlarda tırmanıyoruz diye düşünüyorum. Bir tırmanış sonunda daha yeni kare görüyorum. Burada 5 saat hedefi umutlarım kırılıyor.


En tepede teleferik binası sonunda görüşe giriyor. Oraya ulaşmak hemen olacak iş değil. Umutlarım sarsılsa da enerjim var. Kalan kısımda ne varsa kullanıyorum. Koşar tırmanır vaziyette mesafeyi azaltma peşindeyim. Bu kısımda da önümde olan yarışmacıları geride bırakıyorum. Tepeye giden son tırmanışa geldiğimde artık son metreler diyorum. Patika bitip merdivenler başlıyor. Halıdan geçerek finish e geliyorum. 05.08.52 ile bitiriyorum.


Tüm bunlar zirvede durup etrafa bakındığınızda iyi ki yapmışım dedirtecek bir fiziksel mücadele aslında. Deniz seviyesinden başlayıp evet şu dağa tırmanacağım deyip bunu gerçekleştirdiğiniz çok fazla yarış yok. Tahtalı Run to Sky bunu size sağlıyor. Bundan dolayı organizatör Polat bey e teşekkürü borç bilirim. Biraz tazelenip etrafı seyrediyorum. Denizi görünce aklıma aşağıya teleferikle inecek olma düşüncesi geliyor mutlu oluyorum. Aklımda bu kez deniz keyfi yapmak var. 2365 metreden 0 a tekrar inmeden önce biraz fotoğraf çekiliyoruz. Her yarış yeni bir dost edinmemi sağlıyor. Bu kez de Mevlüt Kabadayı ya yarışta bana eşlik etmesinden, hoş diyalogu ve bisiklet tutkusu için ayrıca fotoğraflar için de çok teşekkür ediyorum. Yarışlarda daha da denk gelmek dileğiyle, ki bundan hiç şüphem yok :) Seneye sub 5.00 !




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder