9 Mart 2016 Çarşamba




RUNATOLIA 2016 - 42K



'I am not talented, I am obsessed.' Conor McGregor 


Maraton Parkuru


Maraton 42,195 km lik bir koşudur. İnsan fizyolojisinin test edildiği bir mücadeledir. Koşarken fiziksel ve zihinsel mücadeleler verirsiniz. Bu mücadeleler sonucu size kattıkları, yeniden yarışmaya sürükler sizi. Maratonda kişiden kişiye değişmekle birlikte çoğu insan için bir kırılma noktası vardır. Bu noktadan sonra gerçek mücadele başlar. Bu noktaya maraton koşanlar arasında "duvar" denir. Bunu tüm vücudunuzda zihninizde hissedersiniz. Zihninizin ve vücudunuzun bağımsızmış hissine kapıldığınız bir noktadır. Burayı atlatabilmek zordur. Vücudunuzu ve zihninizi devam etmeye zorlarsınız, zorlayabildiğiniz derecede başarılı olursunuz.



6 Mart 2016 Pazar günü üçüncü maratonumu koşacaktım. Antalya ya ilk gidişimdi. En son kasım ayında 4 saat 5 dakika gibi bir süre ile İstanbul Maratonu nu koşmuştum. Maratona dair bir planım yoktu, bir hedefim de yoktu. Bu kez sadece koşmak için ordaydım. Antalya beni ilk başta tepesinde bembeyaz karlı dağları ile büyüledi. Diğer tarafta ise deniz ve güneşli yakıcı hava cezbetmeye yetmişti beni. Yarış için spesifik bir hazırlığım olmamıştı her zamanki gibi. Rutin koşularıma devam etmiş, yalnızca biraz eğim çalışması ve mesafeyi arttırarak değişiklikler yapmışım. Bunun harici Geyik Koşuları biraz rutinime renk katmıştı. Derinlerde düşüncem hem koşmak hem de biraz maratona has tükenme halinde düşüncelere dalmaktı aslında. Start öncesi bir planımın hala olmamasına ve geriye dakikalar kalmasına rağmen bu kadar sakin olabilmeme şaşırmıştım. Parkur ile ilgili tek bilgim okuduğum birkaç yarış raporuydu. Antalya ile ilgili gözlemim ise güneşin yakıcı etkisiydi. Bu sebepten biraz önlemimi aldım.



Start ile birlikte kalabalıktan sıyrılıp rahat bir tempo yakalamaya çalıştım. Başlarda çok bir planım yoktu saatime çok bakmadım. Bir ara baktığımda 04:45 gibi bir pace gördüm ve yavaşlamam gerektiğini düşündüm. Fakat yavaşlayamadığımı görüp önemsemedim. Start hızlı ve kalabalık başlamıştı. Fazla slalom yapmamaya çalışarak bir yandan da hızımı korumaya karar verdim. Rahat hissediyordum. İlerleyen km lerde bunu koruyamayabileceğimi bilsem de devam ettim. Parkur şehir içine de girerek genelde sahil boyunca ilerliyordu. Kimi zaman güzel deniz manzarası görüyor ve acaba güneşli bu güzel günde suyun tadını çıkaran var mı diye bakıyordum. Kimi zamanda tepeleri bembeyaz dağlara bakarak kendimi oyalıyordum. Belli bir kalabalık ile ilerleyen yarış özellikle 21 km koşanlar için olan dönüşten sonra adeta dağıldı. Maraton koşan zavallılar olarak ilerlemeye yapayalnız devam ettik. O sıralar saatimi kontrol ettiğimde 4:50 gibi bir pace gördüm, fakat kendimi hala rahat hissediyordum. Bunu bozmadan yola devam ettim. Su istasyonları her 2.5km de bir vardı ve genelde 5 km de bir bazen daha erken biraz su almadan geçmiyordum.

Yarışın ilerleyen kmlerinde yaklaşık aynı koşuğumuzu düşünüdüğüm ve birkaç kez test ettiğim bir koşucu ile birlikte ilerlemeye başladık. Bazen önce o oluyor bazen o oluyordu. Birlikte bir süre ilerlerken bir master grubuna da yetiştik. Hepsi her halinden tecrübeli görünüyordu. İçimden içlerinde en tecrübesiz olanın ben olduğunu düşündüm. Bir yandan da tempomun daha ne kadar süreceğini merak ettim. Parkur bir parkın içine girdiğinde oldukça keyfili hale geldi. Yeşillikler arasında biraz koşturmaca sonrası plajlara doğru ilerlemeye başladı. Yol asfalttan paket taşlara dönünce biraz değişse de beni çok etkilemedi. Bu plaj bölümünden sonra Lara Plajına giden bölüm biraz sinir bozucu ve nedense psikolojik olarak etkileyici gibi geldi. Eski bir asfalt upuzun ilerliyordu. Bir süre sonra dönen maratoncuları görünce dönüşe az kaldığını anladım. Hala aynı tempoda, daha önce söylediğim koşucu ile ilerliyorduk. Master ekibinden plajlar öncesi epey hoş bir iniş ile kopmuştuk. Bu iniş keyifliydi fakat dönüşte kırıcı kmlere denk geleceğinden bir mikar endişe yaratıyordu. 21 km dönüşünden sonra rahattım. Pace im yaklaşık 04:52 civarındaydı. Hala düşmemiş olması ilginçti. Bundan sonrası için değişebileceğini öngörüyordum. Yokuşa kadar plaj kısımlarını atlatırken hızımı korumayı başardım. Bunu yapabilmek için her su istasyonunda kendimi ıslatıyor, su içiyordum. 10 km de bir jel yiyerek devam etmeye gayret ediyordum. Kafamda yavaştan oluşmaya başlayan plan 30. km ye kadar ne pahasına olursa olsun yavaşlamamaktı. 21 km dönüşünden sonra birlikte koştuğum koşucu geri kalmaya başladı. Ben mi hızlandım diye kontrol ettiğimde hızımın aynı olduğunu görüp devam ettim. Yokuşa vardığımda beni bir kaç km önce geçen master ekibi önümde tırmanıyordu. Kararlı bir tempo ile durmadan yokuşa giriştim. Özellikle bu kısımda yokuş çalışmanın faydasını düz yola bir çok kişiyi geçerek çıkarak gördüm. Artık geriye kalan km ler zihinsel bir savaştı.

Önce müziklerimi değiştirdim. Sonra manzara açıldıkça dağları denizi izlemeye başladım. Sonra hayaller kurmaya çabaladım. Bana ilham huzur veren yerleri, kişileri düşündüm. Hayatımda problem olarak gördüğüm şeyleri düşündüm, o an hepsi ufak şeyler gibi göründü gözüme. Nasıl yaptım bilinmez ama, belki havadan belki sudan belki düşündüğüm şeylerden, belki müziklerden, 30 km sonrası hala iyiydim. Fiziksel acı vardı, fakat geriye kalan zihnim işi götürmeye devam ediyordu. 5:-4 gibi paceler görüyordum. Bu iyi bir hızdı. Sıvı alımına dikkat etmeyi sürdürerek düşünmeyi sürdürdüm. Sonlara yaklaştıkça şehrin içine tekrar girmiştik. Halk umursamazdı, bazen şaşkınlıkla bakıyor, nadiren de bravo diyerek motive ediyordu. Mevcut durumumuzda spora bakış açımızın özetiydi aşağı yukarı, çok bir beklentide olmadığımdan sorun da etmedim. Kendi mikro çevremde huzurluydum o sırada. Finishin kokusunu almaya başladığımda saatime bakıp hesaplar yapmaya başlamıştım. Artık kapıları açma, kmleri sayma vaktiydi. Tahminen 03:30 dan önce bitirecektim. Bunu ilk düşündüğümde aylar önce kağıt üzerinde imkansız bir şeydi. Şu an ise tam önümde uzanıyordu. Sadece biraz daha koşmam gerekiyordu. Ben de öyle yaptım, tüm hobi niyetine çıktığım antremanları düşündüm, bir yandan da beni motive eden enerjik hissettiren heyecanlandıran tüm düşünceleri önüme koydum ve 03:28:18 gibi bir süre ile bitirdim. 



Limitleri aşmak nedir bunu hiç bu kadar net hissetmemiştim. Herhangi bir ek hazırlık yapmadan, spesifik bir antreman yapmadan bir önceki derecemi 30 dk civarı geliştirmiştim. Ben bunu birçok faktöre bağlasam da hala hepsi bir araya gelip bunu sağlayabildi anlamış değilim. Herşeye rağmen bazı şeylerin değiştiğini görmek özgüvensiz bir yapıda olan benim için sevindiriciydi. Biraz inanmak, biraz koşmak, çok da düşünmek yetiyordu demek ki kimi zaman. Yarışı bitirdiğimde gözüm tekrar dağlara gitti. Onların üzerinde de zorlu koşular yapmak istediğimi düşündüm. Zaman gösterecekti.



Bu yarış parkuru ile sıkmayan eğlenceli bir deneyim olmuştu. Duvar etkisini bu kez kolay berteraf edebilmiştim. Bunda zihinsel mücadelemin etkisi büyük olmuştu. İnsanın hayatta ilham verici, huzur verici düşünceleri olmalı. Hepsinden önemlisi insanın; her sabah kalkıp yaşamaya devam edebilmek, nefes alabilmek, bazen de 40.km den sonra biraz daha ilerleyebilmek için, çizdiği sınırların ötesine geçip mutlu olabilmek için umudu olmalı. Maratonu bu açıdan hep bir iç mücadele olarak görmüşümdür. Bu kez umudu bulabilmiştim, meyvesi ise her zamankinden birazcık daha büyük olmuştu. Sizin çok daha büyük meyveleri bulabilmeniz dileğiyle...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder