25 Eylül 2015 Cuma

 

2014 VODAFONE İSTANBUL MARATONU


16 Kasım 2014 Pazar günü maraton hedefi gerçeğe dönüşüyordu. Yaz döneminde yine aniden aldığım karar ve tuhaf kendime güven ile maratona kaydoldum. Sonrasında zihinsel süreç başladı. Kimi zaman beni telaşlandırdı. Kimi zaman kendimi yeterli hissettim. Fakat gerçek; hiç maraton koşmamış olmam ve yine bilmediğim bir mesafeye koşacak olmamdı. Kabaca 30.km sonrası benim için bilinmeyen bölge olacaktı. En uzun antreman koşumu 30 km olacak biçimde gerçekleştirmiştim. Yarış olarak ise en uzun 21km koşmuştum. Parkuru düşünmek bile bilen kişiyi düşündüren cinstendi. Beslenme planı, hidrasyon planı oluşturmuştum. Yarışta yanıma jel ve tahıl barlar alacaktım. 2.5km de bir su istasyonu olduğundan mümkün olduğunca sudan fayadalanacaktım. Hedefim öncelikle sağlıklı tamamlamaktı. 4 saatin altında tamamlayabilirsem ilk sefer için güzel bir sonuç kabul edecektim.


2014 Vodafone İstanbul Maratonu Parkuru

Yarışın başında malesef çantaları otobüslere bırakma konusunda tam bir karmaşa yaşandı. Güçlükle teslim edebildim. Sonrasında startı bekledim ve yarış çok kalabalık bir biçimde başladı. Köprüden geçerken koşmak zaman zaman imkansız hale geldi. Diğer kategoriler ve hatta halk koşusu göğüs numarası olan kişiler gördüm koşmaya çalışırken. Haliyle bir yarış klasiği daha gerçekleşiyordu. Bu kez zigzaglar çizerek geçmedim. Olabildiğimce tempomu korumaya ve ekstra hamleler yapmamaya çalıştım. Kalabalık zamanla dağılacaktı. Önümde uzun bir parkur vardı.


Parkur nispeten düz bir parkurdu. Köprü sonrası yokuş ve Unkapanı yokuş hariç eğim yoktu. Bu bir avantajdı. Yenikapıya varana dek tempomu korudum hatta düşük bir tempo ile ilerledim. Benim için asıl yarış 2. yarıda başlayacaktı. Susuz kalmamaya özellikle dikkat ettim. Jel yemeye yaklaşık 10.km de başladım. Planım her 10 km de bir jel yemek, aralarda gerekirse tahıl barı yemekti. Her ihtimale karşı yanıma fazladan jel de almıştım. Tüm bunların yanısıra istasyonlarda gerektikçe su içmeye özen gösteriyordum.

Maraton için beslenme planımı şansa bırakmayacak şekilde planlamıştım. Fakat bildiğim, sık okuduğum 35.kmler sonrası yaşanan/hissedilen tükenme durumu, duvar ile karşılaşma ihtimali hep endişe kaynağım olmuştu. 25.km ler sonrası Bakırköy yönüne doğru koşarken yorugunluk belirtilerinden ilkini kmlerin yavaş geçmeye başladığı düşüncesini edinmiştim. Daha önce tecrübe ettiğim üzere km saymaya başlayarak bir kapıyı açmak ardındaki diğer kötü karamsar düşünceleri de yanında getiriyordu. Km tabelaları görebileceğiniz şekilde karşınıza çıktığından saymamak imkansızdı. Zihnimi başka şeylerle meşgül etme çabasına giriştim. Daha sonra dönüş ne zaman olacak bekleyişi başladı. Dönüşün hala gözükmemesi aynı zamanda geri koşulacak yol miktarının da artmakta olduğunu düşündürüp daha da kaygıya sokmaya başlamıştı beni. Dönüş sonrası ise artık dümdüz bir yol vardı önümde. 30. km yi gördüğümde sevindim çok az kalmıştı şunun surasında 12 km ! Aynı zamanda bir sınırı daha geçmiş, her adımımda daha uzaklara koşuyordum artık. Herşey yolunda gibi görünse de fiziki anlamda kötü durumdaydım. Bacaklarım kaskatıydı. Ayakkabılarım ,Adidas Response Cushing 22, rahatsız etmeye başlamıştı. Tabanlarımda bir acı ile ilerliyordum. Bir yandan da donuk kaskatı bacaklarımı biraz daha canlandırmaya çalışıyordum. Üst bedenim kaskatıydı ve kendi kendini idare ediyor gibiydi. Km lerin hiç bu kadar yavaş geçtiğini hatırlamıyordum. Saatlerce koşmuş gibi hissedip kafamı kaldırıp baktığımda yalnızca 2.5 km olduğunu görmek beni sinir etmeye başlamıştı. Karanlık düşünceler zihnimi kaplamaya başlamıştı. Neden koştuğumu sorgulamaya başlamış, maraton koşmaya lanet etmeye başlamıştım. Çok yavaşladığımın farkındaydım. Durmamak için gayret ediyordum.

35.km de su istasyonunda durdum, su içip jel ve muz yedim. Fakat tekrar hareketlenmeye başlamak müthiş acı oldu benim için. Vücudumun ne halde olduğunu, durup tekrar hareket edince anlamıştım. Ayaklarım kötü vaziyetteydi, sırtım kaskatıydı ve bacaklarım donuktu. Biraz canlanırlar diye umut ederek devam etmeye başladım. Müzik çalarımdan beni harekete sokabilecek parçaları aramaya başladım. Birkaç şarkıya eşlik ederek zihnimi meşgul etmeye bir yandan da ilerlemeye devam ettim. Jel ve muz biraz olsun toparlamıştı beni. Zihnimdeki karamsarlık da bir parça dağılmıştı. Artık Gülhane girişini bekliyordum. Son istasyonlarda yine su içip devam ettim. Vücudum koşmayı reddediyor fakat zihnim onu kontrol altında tutuyordu. Zihnim ile koşmaya başlamıştım. Bacaklarımın ağır ve benim kontrolümden bağımsız hareket ettiğini hissediyordum. Gülhane Parkı na girdiğimde minik bir grup tezahürat yapıyordu. Son metrelerdeydim artık. Parkta hızlanmaya başladım. Bu hızlanma daha önce yaşadıklarımın aksine hiç farkına varmadığım bir güç ileydi. Tüm depolarım tükenmişti fakat insanların desteği ile adeta depar atmaya başlamıştım. Kaslarım acı içindeydi fakat finishi görebiliyordum. Son bir çaba ile koştum ve maraton bitmişti. Birkaç dakika soluklandım ve yine durmakla birlikte vücudum isyan etmeye başladı.


Sürem 04:15:54 idi. Hedefime ulaşamamıştım. Herşeye rağmen tamamlamıştım. Fiziksel ve zihinsel olarak mücadele etmiştim ve gerçek anlamda maratonu yaşamıştım. Tüm maraton koşma konusundaki lanetlerime rağmen, her zaman olduğu gibi seneye nasıl yapmalı, süreyi nasıl geliştiririm düşünceleri ile ve acılarla dolu bir vücut ile çantamı bulmaya ilerledim. Daha da uzaklara koşmaya bir kez daha karar vermiştim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder