18 Aralık 2015 Cuma

GEYİK KOŞUSU - 28K



''Yarışın meşhur ikinci yokuşunu tırmanmaya başlamıştım. Daha ilk turda olduğumdan ilk karşılaşmamdı kendisiyle. Koşmayı bırakmış seri bir biçimde tırmanmaya bir yandan da çamur içinde kaymamaya çalışıyordum. En dik kısımlarla boğuşurken sağ tarafta sarı bir tabelada 'Bırakmayı düşündüğün an, neden başladığını hatırla' yazıyordu. Sebepsiz gülümsedim, o an düşünemedim, daha bir tur daha vardı..''

13 Aralık Pazar günü sabah 9 da başlayacak olan Belgrad Ormanı Geyik Koşuları 28 km de yer alacaktım. Artık geleneksel bir hale gelmiş bir yarıştı. Benim açımdan ise önemi büyüktü. Evet, ilk defa Geyik Koşuları nda koşacak olmam bir yana, koşacağım ilk patika yarışı olacaktı. Asfalttan uzaklaşmış olmak sevindiriciydi. Tatlı bir kaygı duyuyordum. Mevsim olabildiğince soğuyordu. Şanslıydım, yağmur yağmayacaktı, kar da henüz gelmemişti. Soğuktu sadece, biraz da ıslak..


Geyik Koşusu 14km lik parkuru

Geyik Koşusu 14km parkuru eğim

Yarışı organize eden Macera Akademisine güvenim tamdı. İznik Ultra yı da düzenlediklerinden, koşan kişiler tarafından yönetildiklerinden, yarış sonunda mükemmel ayrılmama sebep olacaklardı.
Parkur 14km likti. 28 km koşanlar 2 tur atacaktı. Bunun harici 14k ve 4k kategorileri ayrıca minikler için Bambi koşusu vardı. Eğim grafiğinde de görüldüğü üzere 2 minik tırmanış belirgindi. Nefes ve nabız bozan da bunlar olacaktı.

Belgrad Ormanı na ulaştığımda burasının bu iş için biçilmiş kaftan olduğunu düşüdüm. Hava soğuktu. Yarışa yarım saat kala yarış modunda giyindim. Yedek ayakkabılarımı çıkarıp yarış için aldıklarımı giydim. Her ne kadar asla ilk defanız yarışta olmasın deseler de, fırsat ve zaman bulamamıştım. Patika ayakkabımı bir gün önce almıştım. Bana güven veren Merrell All Out Charge ile yarışacaktım. Yarış her açıdan ilk olmaya devam ediyordu. 

Orman iki gün önce yağan hafif yağmurun etkisi ile kuru değildi. Çamur içinde de sayılmazdı ama kışa özgü bir ıslaklık, kayganlık ve soğuk vardı. Bu sebeple yarış için ve dönüş için düşünerek eşya almıştım yanıma. Bu plana dönüş için yedek ayakkabı dahildi. Son yarım saat çantamı vestiyere bırakıp ısınmaya başlamıştım. İlk izlenimlerim güzeldi. Ayakkabılarımla mutluydum :) 
Yarışta 7.km de su, 14.km de su ve atıştırmalık, 21.km de yine su, 28.km finish de ise ikramlar planlanmıştı. Yanıma ekstra birkaç jel alıp yarışa başlayacaktım sadece.

2.Turun başlarındayken


Start tam 9 da verildi ve 100 civarı kişi ile koşturmaya başladım. Ön gruplara tutunmaya çalışarak tempolu bir çıkış yaptım. Ön grupta olmasam da tempoma uygun bir grubu takip etmeye başladım. Zemin farklıydı. Asfalttan başlıca iki farkı vardı. İşaretleri takip etmeliydiniz. Aynı zamanda da zemini takip etmeliydiniz. Bastığınız her nokta her an size süpriz yapabilirdi. Bazen hafif kayabilir bazen minik bir tümsekten zıplamanız gerekebilirdi. Bu sebepten ayakkabı ciddi anlamda önemliydi.

İlk kez katıldığım bir yarışta iki tur olduğundan en azından ilk turu tanıma keşif amaçlı atmak akıllıca olandı. Ama şimdi düşündüğümde start büyüsüne kapılıp biraz hızlı çıktığımı kabul ediyorum. İlk ciddi yokuşa yaklaşık 2.5.km civarı ulaştığımda insanlar yürüyerek tırmanıyordu. Fırsat olarak düşünüp koşarak çıktım. Bende yarattığı nefes ve nabız düzensizliği pek iç açıcı olmadı. Her çıkışın bir inişi vardı. Bir anda kendimi su birikintilerinin üzerinden atlarken, çamurdan kaçarken, bazen ormanının dibine inip derelerden zıplarken bazen de tekrar minik tırmanışlar yaparken buldum. Manzara büyüleyiciydi, keyfim yerine gelmişti. Nefes ve nabzım oldukça düzensizdi ama umursamayıp ordan oraya zıplıyordum. En sonunda ormandan çıkıp stabil bir yola çıktığımızda biraz soluklanarak kontrollü gitmeye başlamıştım. Başlarda yarattığım düzensizliğin kelebek etkisiyle beni ikinci turda ne hale sokacağını merak ederek devam ettim.


İnişlerde biraz hızlanabilmiştim, kaymadığımı gördükçe biraz daha riskli inişler denemiştim. Bir yandan ayakkabıları test ediyor bir yandan da ilk patika yarışımı koşuyordum. Herşey yolunda gibiydi ilk tur için. 7.km de su istasyonunda durup su içip devam ettim. Parkurda arada sırada devrilen ağaçların üzerinden atlamanız gerekiyordu. Bir tanesi kocaman olduğundan üzerinde zıplamak yerine tırmanarak, bir miktar destek ile geçmeniz gerekiyordu. Gölet çevresinde olan kısımlara geldiğimde parkur büyüleyici hal almıştı. Tek kişinin geçebileceği kadar dar bir patikada koşuşturuyor bir yandan da göle bakıyordum. 

Parkurun ikinci meşhur yokuşu iki bölümden oluşuyordu. İlki bitti sandığınızda biraz ilerde diğeri daha dik biçimde sizi karşılıyordu. Bu kez çılgınlığa yer yoktu. Yürüyerek seri tırmanmaya başladım. Daha az yıpratıcı ve denge bozucuydu. Dik kısımda kaymayan bölümler arayarak tırmanırken sarı tabela neden başladığımı hatırlamamı söylüyordu. O an duyduğum ise insanların oflayıp puflayarak tırmanmalarıydı. Tırmanış bittiğinde minik bir toparlanış koşusundan sonra tempoyu iyice arttırdım. Bu kez inişte biraz daha kendime güvenir olmuştum. Yarışın başında daha ürkek inerken şimdi yokuş aşağı koşuyordum. Bütün dikkatim zemindeydi. Bazen minik çukurlardan atlarken bazen zikzak çizerek gidiyordum. Epey keyif almaya başlamıştım. İlk tur bitmek üzereydi.

Her tırmanışın bir inişi vardır

İlk turun bitişini haber veren gürültü aşağıdan geliyordu. Start noktası aşağıdaydı. Kıvrıla kıvrıla giden patikadan aşağı inerken görebiliyordum. 14k ların startı bu esnada verilmek üzereydi. Mola noktasında durdum ve bişeyler atıştırıp kendime bir dakika ayırdım, su içtim. Belki devam etmeliydim, 14k yarışmacılarının kalabalığıyla uğraşmak zorunda kalacaktım. Fakat bi yandan da depoları doldurmak gerekiyordu. Hızlıca ayrılıp 14k koşucularının arasına daldım. Olabildiğinde kalabalıktan sıyrılmaya çalıştım fakat onlar da benim gibi ürkek başlamışlardı. Dar patikalarda çok hızlanamadım. İlk yokuşta  artık yürümeye hemen başlayıp daha kontrollü tırmandım. İniş kısmında biraz daha yavaş gidiyordum önümde bir 14k konvoyu vardı. Yol genişledikçe solluyordum. Parkurun düz yol kısmına geldiğimizde yorgunluk belirtileri kendini hissettirmeye başlamıştı.

Düz yolda olmama rağmen yavaşladım. Kelebek etkisi yapacağını yapıyordu. Biraz müzik değiştirip ritme dönmeye çalıştım, sonra iş gittikçe mücadele haline gelmeye başladı. Ne kadar kaldığını düşünmeye başladım. En azından ilk su istasyonuna az kalmıştı. Orda su içerdim biraz da dururdum. Beynim ve vücudum durmam için mantıklı sebepler sıralamaya başlamıştı.

Su istasyonunda durup su içtim. Saatime baktığımda kabaca 2 saat 45 dk da bitireceğimi düşündüm. Yola çıktığımda gözümde büyüyen ikinci tırmanışı düşünerek ilerledim. Bir yandan da işte patika bu, başıma aylar sonra daha büyük ve daha zorlusu gelicek diye düşünüyordum. Bunları düşünürken patika da antreman yapmamanın eksiklerini düşünüyordum. İkinci tırmanış zorluydu. Çamur artmıştı, kaygandı. Olabildiğince hızlı çıkmaya çalıştım. Etkisi nefes kesici oldu. Son 4 km kaldığında artık bitişin kokusunu alabiliyordum. Biraz da olsa canlanmıştım. Son iniş kısmını son sürat yine keyifle inmeye odaklanarak yokuş aşağı koşturmaya başladım. 

Son adımlarımı atarken

Ve finish! 02:44:40 ile bitirmiştim 28 km lik parkuru... Bitiş çok düzenliydi. Hemen şeritler ile atıştırmalıklar kısmına yönlendiriliyordunuz. Tuzlu kısmında biraz cips, sonra tatlı kısmından bir parça snickers derken portakal parçaları, muz....... Bir anda ortalık şenliğe dönmüştü. Kendime bir açık büfe misali öğün oluşturdum ve bir köşe bulup hem soluklandım hem de tadını çıkardım. Organizasyon düzenli ve düşünceliydi. Sonuç ekranında derecemi kontrol ettiğimde yaş grubumda 2. olduğumu gördüm. Bu da kürsüye çıkacağım anlamına geliyordu. 16 24 yaş grubunda sadece 5 kişi katılmıştı. Büyük birşey olmasa da ödül töreninde yer almak çifte madalya ile eve dönmek hoş olacaktı.

Genel klasmanda 28.ydim. İlk patika yarışı için fena değildi. Plansızlıklar, acemilikler, biraz da ilkler derken altından kalkabilmiştim. Bir hayli çamurlanmıştım. Ödül töreninden sonra üzerimi değiştirdim. Patika koşularının daha ferahlatıcı bir tarafı vardı. Hem koşuyor hem de doğaya şaşırıyordunuz. Bazen de kendimi adeta bir rüya ya da filmdeymişim gibi hissediyordum. Bir yandan mücadele etmek bir yandan da patika ile yol ile doğa ile büyülenmek, sanırım beni diğer herkesten mutlu etmişti. Rutinleri içinde boğulan yaşantımızdan o esnada kopmuştum, diğer herkesten farklıydım ve mutluydum. Böylesine teslim olmuş bir ruh hali ile koşmak benim için yeni bir sayfa oldu. Niceleri için koşturmam dileğiyle....



17 Kasım 2015 Salı

 

2015 VODAFONE İSTANBUL MARATONU



'The marathon always starts after 30K. That's where the problems start. You start without any problems, without any pain. All the pain comes after 30K. Sometimes, it's possible to have pain even in the finger.'              
Haile Gebrselassie


 (Maraton her zaman 30.km den sonra başlar. Burası problemlerin başladığı yerdir işte. Hiçbir sorunun, hiçbir ağrın yokken başlarsın. Bütün acı, bütün ağrı 30.km sonrası gelir. Bazen parmaklarının ağrıması bile mümkün olur.)

15 Kasım 2015 pazar günü, 2. maratonumu koşacaktım. Geçen yıl ilk defa katılıp binbir eziyet ve çabayla bitirdiğim yarış, bu yıl beni korkutuyordu. İnsan bilinmeyene daha kolay ilerleyebiliyor, fakat başına nelerin geleceğini bildiği bir yolculuk ürkütücü olmanın yanında kötü anılarınızı düşünmenize sebep oluyor. Maratona sayılı günler kaldığında ben bu hisler ve düşünceler içindeydim. Mesafe değişmese de bir noktadan sonra bilinmezlik devam ediyordu. Vücudumun bu kez nasıl tepki vereceğini düşünüyor, iyi olmasını umuyordum. Antreman açısından yine dağınık bir plan izlemiştim. Uzun koşularım zamanımın kısıtlılığının artmasından dolayı eksik kalmıştı. Uzun vadeli eforlarda ne durumda olacağım soru işaretiydi. Bisiklet koşu ve yüzmeyi birleştirerek geçirdiğim yaz dönemine güveniyordum biraz. Bazı iyimser ve gülünç hedeflerim vardı başlarda. Fakat start çizgisinde akıllıca davranıp hepsini bir kenara bıraktım. Maratonda hayallere yer yoktu, önemli olan ayakta kalmak ve bitirmekti. Bunu tüm kapasiteyi erken bitirmeden, tamı tamına zamanlayarak yapmak önemliydi.

Maraton Parkuru
Bu yıl geçen olan hatalardan ders alarak erkenden yollara düştüm. Starttan 1 saat önce köprünün diğer tarafındaydım. Zihinsel olarak hazırlanmakla meşguldüm. Her zaman olduğu gibi kalabalık bir start olacaktı. Beslenme planımı jellere dayandırmıştım. Su ihtiyacı istasyonlardan olacaktı, arada sırada muz elma ile destek alabilirdim. Her istasyonda durmamaya çalışacaktım. 2. yarı belki biraz daha fazla istasyon ziyareti olabilirdi :)
  Start verildiğinde kalabalık ile start çizgisini geçmek 3 dk ya maloldu. Hafif tempoyla başlamak bir yandan da iyi olmuştu. Düşük bir pace ile köprüyü geçtim. Köprüde esen hafif rüzgarın etkisi mi yoksa biraz heyecan mı bilemedim fakat ilk kez bir yarışta tuvalet ihtiyacım belirdi. Yarım saat önceden sıvı alımını kesip tuvaleti son kez ziyaret etmeme rağmen yakamı bırakmadı ve Beşiktaş a doğru inerken seyyar tuvaleti ziyaret etmek zorunda kaldım. Yine rahatlığımı bozmayıp yolculuğa devam ettim. Yolda 15k ve 45 k koşucuları ve muhtemelen ardımızdan startı verilen 10k koşucuları ile kalabalık biçimde gidiyorduk. Hatıra fotoğrafı çeken bölgeden geçerken kalabalık bir grupta kendimi seçemesem de, onlar nasıl seçip bu fotoğrafları önüme sundular bilmesem de manzara şöyleydi:
Hatıra Fotoğrafı noktası
Yarış ilerledikçe biraz olsun ısınmaya başlamış ve kendimce bir tempo tutturmuş olduğumu gördüm. Kabaca aynı hızda ilerliyordum. Tabii ki başlarda, çok başlarda olduğumdan henüz herşey yolundaydı. Bu yarışta artık oturttuğuma inandığım şekilde, topuk basmadan ilerliyordum. Hem daha akıcı hem de sakatlık riskini azaltan bir yöntemdi. Fakat yük farklı kas gruplarına biniyordu. Esas mesele bu kas grupları ne kadar dayanıklıydı? 

Beşiktaş sonrası Kabataş a ulaşım kısmı en sevdiğim, ağaçların gölgesi altında zevkle koştuğum kısımlardandı. Ardından  Galata köprüsü ve temiz deniz havası kokusu bir an ne yapığımı unutmama, sadece o ana odaklanmama olanak verdi. Köprü sonunda 10k finishi vardı. 15k ve 42k yola devam ediyordu. Eyüp e gidip geri döndüğümde, bir kaç km sonra 15k ların da ayrılacağı finishin yaklaştığını hissediyordum. Unkapanı yokuşuna dönerken 15k lar da ayrıldı. Artık sadece 42k lar ile birlikte ilerdiyordum. Uzun mesafe koşmanın farklılığı ve yalnızlığı ilerledikçe araların açılması ile belirginleşecekti. Yokuşu sakin tırmanmaya çalışırken farkettiğim şehrin sessizliği, yalnızca sabırla ilerleyen koşucuların ayak sesleri dikkatimi çekti. İlgisiz bir halkımız vardı bariz biçimde. Yurtdışından gelen turistler destek olmak için haykırıp bağırırken bizimkiler sadece anlamsızca izliyordu. Hem bu noktada hem de ilerleyen noktalarda bu durumdan utandım. Fakat yapılacak fazla da birşey yoktu. En iyi yol biraz daha benimsetebilmek için daha çok koşmaktı.

20-21.km ler ne durumda olduğumu görebilmem için önemli anlardı. Yarılamak ve sonrasını düşünmeye başlamak Yenikapı dönüşü sonrası başlıyordu. Bu noktada genellikle besin takviyesi de yapılıverirdi. Hızım çok değişmemişti. Jel de yedikten sonra biraz da müzik etkisi ile ilerlemeye devam ettim. Hızım aynı olmasına rağmen insanları yavaş yavaş geçip duruyordum. Evet iyi birşeydi, ancak sonrası bunu sürdürmek tutunabilmek beni endişelendiren şeylerdi. Mesafeleri saymaya başlamak süreye bakmak kötü düşünceleri hemen çekebileceğinden kafamı pek kaldırmamaya çalışıyordum. Sahil yolunda dönüşünü tamamlamış geri yönde koşan kişileri tek tük görmeye başladığımda irkildim. Hızım aynıydı, dönüşleri beklemek beni her zaman geriyordu. Biraz su desteğini arttırıp yola devam ettim. Hava geçen senenin aksine sıcak ve güneşliydi. Geçen yıl bu mesafelerde hafif yağmura maruz kalırken şimdi çılgın terliyordum.

Dönüş sonrası artık tek yön kalmıştı, fakat henüz 30.km ye ulaşamama birkaç km vardı. Vücudum başladığımdaki gibi değildi. 30.km ye geldiğimde ilk farkettiğim bunun bu kez biraz zaman aldığı idi. Hızımı kontrol ettiğimde hiç belli etmeden düşmüş olduğunu gördüm. Besin desteği alıp düzelmesini umarak derin bir soluk aldım. Hissettiğim şey maratondu. Yeni başlıyordu. Kendini git gide hissettirmeye başlamıştı. Önce hızım düştü, bir süre düzelmesi için efor harcadım. Sonra hesaplar yapmaya başladım. Ne kadar kalmıştı, nereden sonra rahatlayacaktım. İstasyonları pas geçmemeye başladım. Bölge olarak Samatya ya ne kadar kalmıştı, antremanlarımda bazen koştuğum yerlere daha çok varmıydı? Bu düşünceler içinde 35.kmlere geldim. Hızım iyice düşmüştü. İlerlemeye devam ediyordum fakat beynim durmam gerektiği konusunda beni ikna etmeye çalışıyordu. Durmanın çözüm olmadığını tecrübelerim göstermişti fakat o an herşey cazip gelmeye başlamıştı. Vücudumun garip kısımları ağrımaya başlamıştı bile. Bacak, sırt, parmak,.... 38.km civarı su istasyonunda durdum ve yürüyerek su içmeye başladım. Durmam ile birlikte ağrının miktarı arttı, bununla kalmayıp yeni bölgeler de eklendi. Ciddi efor sarfedip kendimi harekete geçirdim. Durup tekrar devam etmek tarif edilmez bir acı veriyordu. Az kalmıştı, karanlık düşüncelere dalmamaya çalışarak müzik ile devam etmeye çabaladım. Hızım düşmüştü. İnsanlar geçmeye başlamıştı fakat önemli olan devam etmekti. 40.km de artık finish kokusunu almıştım. Bundan sonrasının bir şekilde geçeceğini biliyordum. Son bir kez su içip duraksadım. Artık yavaşlamak bile acı veriyordu. Son bir gazla devam ettim. Bacaklarımın çeşitli noktalarına hafif kramp sancıları belirmeye başlamıştı. Kontrolü elden bırakmayıp dikkatli oldum. Bir kramp perişan edebilirdi beni. Daha düzgün basarak daha kararlı ilerledim. Gülhane Parkı na girdiğimde son eforlardı artık. Burda yine vatandaşlarımız tuhaf tuhaf bakarken turistler destek için elinden geleni yapıyorlardı.


Son metrelerde artık kramplar iyice yoklamaya başlamıştı. Halk son 500mt de iyi destek veriyordu. Bunun da etkisiyle kararlı ve güçlü bir şekilde bitirmek için odaklandım. Arkadaşımın çektiği fotoğraflar nasıl bir zihinle koştuğumu gösteriyor aslında :)

2. Maratonumu böylece 4 saat 5dk da bitirmiştim. Resmi sonuçlarda yarış saatine göre ise 4 saat 8dkydı. Geçen seneki süremi ilerletmeyi başarmıştım. Süre ilerletmenin öyle kolay olmadığını ciddi bir antreman ve disiplin gerektirdiğini görmüştüm. Gerçekçi hedefler koyma konusunda bana ders olan bu yarış yine de biraz olsun gelişme gösterdiğimi hissettirdi bana. Yarış sonrası tatlı maraton acıları vardı elbet, ama zihinsel olarak iyi durumdaydım. Keyifliydim. İlk seferinde biraz kendi kendime yapabileceğimi kanıtlama tutkusu bu kez işin keyfini çıkarma halini almıştı. Benim gibi binlerce milyonlarca kişiyi defalarca, insanların şaşkın bakışları altında bu kadar koşmaya çeken şey de bu duyguydu belki. Sadece kendin için koşmak, o duyguya erişebilmek için koşmak..

  
Organizasyon yine madalyaları torba içinde vermeyi uygun görmüştü biz 42k cılara. Zahmet edip bitirenlere taksalar daha ince bir hareket olurdu belki. Beklentiyi düşük tutan biri olarak beni çok etkilemedi. Kaotik finish çevresinden bir an önce kurtulmak için hemen bişeyler içip çantama ulaşmaya giderken tanıdık bir yüz beni şaşırtıverdi. Bu maratonda tamamen yalnız olacağımı hesaplamıştım. Yine her zamanki beklentilerimi minimumda tutarken değerli arkadaşım Furkan Kurt, minik bir süpriz yapıp finishimi görmeye gelmiş, son 500mt de ben ciddiyetle koştururken bana seslenip fotograflarımı çekmişti. Ben bitirmeye konsantre hiçbişey duymayıp hiç pas vermemiş olup biraz ayıp etsem de, desteği için ona tekrar teşekkürü borç bilirim. 



Bu küçük ancak benim için çok kıymetli destekle, hiç 42km koşmamış gibi poz vermeyi ihmal etmedim. Böylece yarış sonrası ekstra keyifli hale geldi benim için. Bekletme süresini azaltmak ilk hedefim oldu. Planladığımdan daha geç ulaşmıştım finish noktasına, bir süredir beni beklemişti anlaşılan....

Maraton gerçekten de 30.km den sonra kendisini hissettiriyordu. Bu nokta öncesi ne kadar iyi durumda olursanız olun yeterince hazır değilseniz, boyun eğmek zorunda kalıyorsunuz. 30k sonrası güçlü kalabilmek için çok daha fazla çalışmaya ihtiyacım vardı. Minik hataları düşünerek tatlı maraton acılarımı da yanıma alıp uzaklaştım. Daha uzağa daha da fazla koşmak lazımdı.

26 Eylül 2015 Cumartesi

İZNİK GÖLÜ TURU


27 Haziran 2015 günü uzun zamandır aklımda olan fakat fırsatını bulamadığım İznik Gölü etrafında bisiklet turunu tamamladım. Evet, bu kez bisiklet. Aslında bisiklet, koşuyla ciddi anlamda ilgilenmeden önceki en temel aktivitemdi. Bisikletimi daha sonraları ancak Bursa ya döndüğümde kullanır olmuştum. Sık olmasa da düzenli turlar yapardım. Tatil dönemleri bu yoğunlaşır ve bu şekilde devam ederdi. Türkiye şartlarında ne kadar kötü bir trafik ahlakı olduğunu bisiklet sayesinde öğrendim. Öğrendikçe ıssız patikalara doğru pedalladım. İznik Gölü turu bu sebepten, tehlikeli bir tur olarak görüldü çevrem ve özellikle ailem tarafından. Kendi adıma da birileri ile gezmek, birlikte ilerlemek her zaman daha keyifli olduğundan erteledim. Bu kadar ertelemeden sonra eniştemin de bisiklet alıp bana katılmasının etkisi, bir yandan da yeni bir rota olması açısından, 2 bisikletli tura çıkmaya karar verdik.

İznik Gölü Turu rota
 Kabaca gidiş ve dönüş diyerek iki bölüme ayırdık. Orhangazi - İznik yolu ile gidiş yapmayı, Narlıca ve Sölöz Köyleri yönünden ise dönmeyi planladık. İlk durak İznik olacaktı ve orda yemek yedikten sonra biraz dolaşmayı düşündük.

Rotanın eğim durumu

Rotamız ciddi eğim içermiyordu. Benim evden çıkıp Orhangazi ye inip geri dönüşüm harici sadece iki eğim vardı. Gidiş yolumuzda Boyalıca öncesi ve dönüş yolunda Narlıca köyü öncesi.
Gereken hazırlıkları yapıp yola çıktığımızda bulutlu bir hava vardı. Zaman zaman güneşlenen, zaman zaman bulutlanan. Gidiş rotasında yol genişti. Yüklü kamyonlarda bu yolu kullandığından dikkatle en sağdan ilerliyorduk. Eğim grafiğinden de görüleceği üzere uzun süre düz yolda ilerledik. Göl boyunca köylerin yalnızca giriş tabelalarını görerek geçiyorduk. 30.km ler civarı ilk eğimimiz ile karşılaştık. Bu eğim sonrası Boyalıca köyü ile karşılaşacaktık. Güneşin etkisini gösterdiği anlarda yokuşu bitirip eniştemi beklerken ufak bir su molasının zamanı geldiğine karar verdim.

Yokuş sonrası tersten çektiğim fotoğraf, 30.kmler civarı

Bisiklette en sevilmeyen konulardan biri eğimler, yokuşlardır. Benimse aksine en hoşuma giden tarafıdır. Farkı ortaya koyan esasında yokuşlardır. Ne derece dik durabildiğiniz ve sürdürebildiğinizi görür, kendinizi sınarsınız. Bazen hiç bitmek bilmezler, bazen ise bizi sinsice bezdirirler. Yokuşların tek sevilen tarafı tabii ki iniş kısmıdır ! Biz de su molasının ardından inişi şen şakrak yaparak İznik yönüne doğru hızlandık. Çakırca köyünü de geride bıraktığımızda şehre ulaşmamıza son kmlerdi. Uzun ve düz yollarda pedal basmak zaman zaman sıkıcı ve tek düze hale gelebiliyordu. Ben her zamanki sabırsız düşüncelerim ile tıpkı koşulardaki gibi km leri saymaya  başlamıştım bile. İzniğe ulaştığımızda yemek yemeye başlamadan önce ilk yaptığımız şey, sahilinde biraz ilerleyip kendimizi çimenlere atmak oldu.



Gidiş kısmı bitmişti. İznik en son katıldığım 10km Halk koşusundan beri hiç değişmemiş, tadilat ve inşaat halini südürüyordu. Şehrin içinde turlarken koştuğum anlar zihnimde canlandı. Bir daha acaba ne zaman buraya yolum düşecek diye aklımdan geçirdim. Yemeğin ardından biraz daha turladık. Bu turlamalar biraz süremizi uzatıyordu ama zamana karşı yarışma gibi bir gayemiz yoktu.


İznik Surları

 Dönüş yoluna yine minik bir hazırlık sonrası başladık. Araştırdığımız üzere dönüş yolu daha dardı. Evler ve bazı villalar direkt yok kenarındaydı. İznik gölü çoğunlukla yolun dibindeydi. Görsel açıdan manzara bol ve seyredilecek birçok şey vardı. Yine bir tempo tutturup ilerlemeye devam ettik. Merak ettiğimiz yine Narlıca civarında karşımıza çıkacak eğimli kısımdı. Onun için endişelenmeden önce ilginç manzaralar ve yanıbaşımızda göl ile yolumuza devam ettik.


Narlıca öncesi ilginç yerşekilleri
Yaklaşık 75.kmler civarında uzaktan bakıldığında moral bozucu görünen eğimli kısım ile karşılaştık. Bunun hemen ardı Narlıca Köyüydü. Gün boyu düz yollarda gittikten sonra böyle eğimler süpriz oluyordu. Epeyce vites düşürerek yokuşu aştım. Köyün içine girmiştim. En yakın su kaynağına ulaşana kadar pedalladım. Çeşmeyle karşılaşınca durdum. Minik bir su molasının daha zamanıydı. Su molamızın ardından yola devam ettik. Önümüzde keyifli bir iniş vardı. Göl çevresi tam tur atmamıza az kalmıştı. Yol üzerinde ilginç çeşmeler gördükçe durduk. Bunların bir kısmı şifalı olduğunu da iddia ediyordu.


Şifalı olduğunu iddia eden çeşmelerden biri

Orhangazi ye yaklaştığımızda tempomuzu hala koruyorduk, üzerimde bir yorgunluk vardı fakat bir yandan da minik bir gurur vardı. Gölün çevresini turlamıştık. Benim eniştemi bıraktıktan sonra gidecek 8 kmlik eğimli bir yolum olsa da düşünmemeye çalıştım. Kendimce iyi bir iş başardığımızı düşünüyordum. Eniştem ile Orhangazi de vedalaştık ve ben yolumun kalan kısmına devam ettim. 100km üzerinde yol yapmıştım, eğimli kısımlarda duygusal anlar beni bekliyordu. Bacaklarım yorgunluk belirtileri gösteriyordu fakat pedallamaya engel değildi. Keyfini çıkarmaya çalışarak yola devam ettim. 7-8 km sonra son yokuşu da tamamladığımda geriye doğru bakarak bir fotoğraf çekmeyi ihmal etmedim.


Tur tamamlanmış, uzaklarda İznik Gölü

Eve ulaştığımda saatim 111.47 km yol yaptığımızı gösteriyordu. Molalar, yemek yeme ve diğer herşeyle beraber  yaklaşık 6 saat sürmüştü. Bisiklet üzerinde ise yaklaşık 4 saat zaman geçirmiştik. Birçok açıdan güzel bir tur olmuştu. Böylece İznik turu planlarımı gerçekleştirmiştim. Yolun özellikle dönüş kısmı görsel açıdan zengindi. Gidiş kısmı ise geniş olmasına rağmen, araçlardan dolayı dikkat gerektiren bir kısımdı. Uzun soluklu, az eğimli bir tur geride kalmıştı.










25 Eylül 2015 Cuma

2015 VODAFONE İSTANBUL YARI MARATONU

26 Nisan Pazar günü, 1 yıl önce benim için kıvılcım niteliğinde olan yarı maratonu tekrar koşacaktım. Kendime baktığımda biraz daha antremanlı, ayakkabılarını değiştirmiş (asics kayano 21), koşarken su içebilen beslenebilen birini görüyordum bu kez. Süreyi aşağı çekmek primer hedefimdi. Ne kadar olacağı konusunu düşünmemiştim. Parkur biraz değişmiş başlangıç ve bitiş Yenikapı miting alanı olmuştu. Mevcut inşaat alanı nedeni ile alan biraz karışıktı. Ayrıca birçok kategori aynı anda çıkıyordu yine.


2015 İstanbul Yarı Maratonu Parkur

Hafif saaktlığım devam ediyordu. Koşabilecek durumdaydım fakat yeni stilim yarışın tamamında etkili olacak gibi durmuyordu. Ayrıca bu kez yanıma jel de almayı ihmal etmemiştim. 2. yarı için ihtiyacım olacaktı. Etkinlik oldukça kalabalıktı. Start çizgisine olabildiğince yakın olmaya çaba gösterdim. Hala nabız ölçümü esaslı çalıştığımdan nabız saatim yanımdaydı. Rahat bir tempo ile ilerleyip duruma ve süreye göre bir taktik izleyecektim. Start verildiğinde yine düşürülme korkusu ile kendime alan yarattım ve bir tempo tutturdum. Maraton bitirmiş olmanın verdiği güven ile emin bir biçimde ilerliyordum. İlk km lerde sakin kalmaya çaba harcadım. Kalabalığın etkisiyle hızlanmak sonrası için bariz hata oluştururdu. 


868 no ile ben


Yarışın belirleyici kısmının geri dönüş kısmı olacağını düşünmüştüm. Planım dönüş sonrası jelimi tüketip hidrasyonu sağlayıp tempoyu arttırmaya başlamak ve finishi güçlü yapmaktı. Dönüşe yaklaştıkça biraz yorgunluk belirtileri göstermeye başladım ve vakit kaybetmeden jeli tükettim. Biraz ilerledikten sonra etkisini bariz hissettim ve çok fazla hızlanmamaya çalışarak istikrar sağladım. Enerjim yerine gelmişti ve ikinci yarıda artık zamana karşı ilerliyordum.




Kapalı bir gökyüzü ile başlayan yarış, bitime yaklaşırken güneşin etkisi ile sıcak olmaya başlamıştı. Son istasyonlardan birinden biraz su alıp tempoyu iyice arttırdım. Koşu birçok kategoriden yarışçı hala parkurda olduğundan kalabalıktı. Bitime yaklaşırken 10km koşan yarışçıları geçmeye devam ediyordum. Son km lere girdiğimde bir süredir aynı tempoda eşlik ettiğim grubu geçip hızlanmaya başladım. Güçlü bitirme alışkanlığımı bir kez daah gerçekleştirdim. Bir kez daha bitirmiştim. 01:38:29 ile bitirmiştim. Süremi geliştirmiştim, fakat 1.30 un altında kalamadığım için biraz buruk bir yarış olmuştu benim için. 5 dk soluklandıktan sonra yorgunluk adına bişey hissetmemem ise acaba daha iyisini yapabilirmiydim? diye düşünmeme sebep oldu. Dayanıklılığım arttığı hissi beni heyecanlandırmıştı. Daha farklı kategoriler ve ultralar için planlar yapmaya başladım. Daha da uzaklara koşmam gerektiğini yine hissettim.

 

 2015 İZNİK HALK KOŞUSU


İznik Ultranın içindeydi 10 km lik halk koşusu. 19 Nisan pazar günü yapılacaktı ve ben şans eseri o civarlardayken katılmak istedim. Ufak bir yarış olacaktı ayrıca İznik Ultra atmosferinin yakınında bulunacaktım. İlk maratonumu bitirmiştim. Benim için bir dönüm noktası olmuştu. Sonrası için planlarım en başta süremi geliştirmekti. Fakat bunun haricinde birşeyler eksik gibi hisseder olmuştum. Ultralar konusunu hiç düşünmemiş gündemime getirmemiştim. Asfalt koşuları daha çoğunlukta katıldıklarım olmuştu. Hazırlık ve antreman süreci daha kolaydı bana göre. Ultralar ise doğa içinde daha huzurlu bir koşu ve limitleri yeniden keşfetme yarışlarıydı bana göre. Öğrencilik yılları ile şehir hayatına hapsolmak artık beni farklı arayışlar içine sokmuştu sanırım. Kısaca doğa beni çağırıyor gibiydi. Hem yakına gidip görmek hem de gitmişken koşmak için girdim 10 km lik halk koşusuna.


İznik 10 km parkur

İznik e ulaştığımda ilk gördüğüm inşaat halinde bir kentti. Yollar toz içinde ve kaldırımlar yarım yamalak bir inşaat halindeydi. Büyük bir organizasyona ev sahipliği yaparken böyle olması üzücüydü. Önceki yıllarda da aynı halde olması ise ayrı bir trajediydi. 



Yarış öncesi başarılı koşucu, eski hocam, Sefa Yaman ile ısındık. Kendisi Avrupa da ve ülkemizde birçok 10 km yarışında yaş grubunda üst sıralardadır. Orda karşılaşmamız hoş bir süpriz oldu benim için. Bu kez bir kısa mesafe yarışı startına biraz daha önden başlamaya dikkat edicektim. Hocamla birlikte ısındıktan sonra önlere ilerledik. 

Bu yarış için antremanlı değil aksine yorgundum. Bir gün önce bisiklet turu yapmış ve yorgun sayılırdım. Ayrıca o sıralarda koşu stilimi değiştirme çabaları içindeydim. Vücudum yeni stile alışamamış ve bazı sakatlıklar yaşamıştım. Mesafeleri yavaş arttırma ve yüksek tempolu koşulardan uzak durmaya çalışıyordum. Bu şartlar altında yarışa başladım ve yüksek bir tempo ile ilerledim. Birkaç km sonra öndeki grubu göremez oldum. Kendimce bir tempo tutturup devam ettim. Nabzım yüksekti ve bunun bir gün öncesinden kaynaklanan yorgunluğa bağladım. Yavaşlamadan devam ettim. Sonuçta kısa bir yarıştı ve antreman sayabileceğim bir tempo ile koşmalıydım. 



Bu yarışta başlangıçta yeni koşu stilim ile başlasam da sakatlığımdan dolayı eski stilime geri dönmek zorunda kalmıştım. Bu biraz keyfimi kaçırmıştı. Yavaşlıyor gibi koşuyordum ve ekonomik gelmiyordu. Yine de buna çok takılmadım. Bazı insanlar tarafından geçildim, bazılarını ben geçtim. Parkuru sorunsuz tamamladım.


00:44:36 ile bitirmiştim. Yorgun bir vücut ile minik sakatlıklar ile sorunsuz bir yarış olmuştu. Benim için asıl önemi ise ultra koşucularına olan ilgim ve saygımı arttırmış olması oldu. Göle baktıkça etrafında koşmuş kişileri düşündüm. Kendime yeni hedefler arıyordum ve bu beni heyecanlandırıyordu. Yine daha uzağa koşmaya karar verdim. İznik ten ayrılırken içimde 10 km nin sadece başlangıç olduğu hissi vardı.



 

2014 VODAFONE İSTANBUL MARATONU


16 Kasım 2014 Pazar günü maraton hedefi gerçeğe dönüşüyordu. Yaz döneminde yine aniden aldığım karar ve tuhaf kendime güven ile maratona kaydoldum. Sonrasında zihinsel süreç başladı. Kimi zaman beni telaşlandırdı. Kimi zaman kendimi yeterli hissettim. Fakat gerçek; hiç maraton koşmamış olmam ve yine bilmediğim bir mesafeye koşacak olmamdı. Kabaca 30.km sonrası benim için bilinmeyen bölge olacaktı. En uzun antreman koşumu 30 km olacak biçimde gerçekleştirmiştim. Yarış olarak ise en uzun 21km koşmuştum. Parkuru düşünmek bile bilen kişiyi düşündüren cinstendi. Beslenme planı, hidrasyon planı oluşturmuştum. Yarışta yanıma jel ve tahıl barlar alacaktım. 2.5km de bir su istasyonu olduğundan mümkün olduğunca sudan fayadalanacaktım. Hedefim öncelikle sağlıklı tamamlamaktı. 4 saatin altında tamamlayabilirsem ilk sefer için güzel bir sonuç kabul edecektim.


2014 Vodafone İstanbul Maratonu Parkuru

Yarışın başında malesef çantaları otobüslere bırakma konusunda tam bir karmaşa yaşandı. Güçlükle teslim edebildim. Sonrasında startı bekledim ve yarış çok kalabalık bir biçimde başladı. Köprüden geçerken koşmak zaman zaman imkansız hale geldi. Diğer kategoriler ve hatta halk koşusu göğüs numarası olan kişiler gördüm koşmaya çalışırken. Haliyle bir yarış klasiği daha gerçekleşiyordu. Bu kez zigzaglar çizerek geçmedim. Olabildiğimce tempomu korumaya ve ekstra hamleler yapmamaya çalıştım. Kalabalık zamanla dağılacaktı. Önümde uzun bir parkur vardı.


Parkur nispeten düz bir parkurdu. Köprü sonrası yokuş ve Unkapanı yokuş hariç eğim yoktu. Bu bir avantajdı. Yenikapıya varana dek tempomu korudum hatta düşük bir tempo ile ilerledim. Benim için asıl yarış 2. yarıda başlayacaktı. Susuz kalmamaya özellikle dikkat ettim. Jel yemeye yaklaşık 10.km de başladım. Planım her 10 km de bir jel yemek, aralarda gerekirse tahıl barı yemekti. Her ihtimale karşı yanıma fazladan jel de almıştım. Tüm bunların yanısıra istasyonlarda gerektikçe su içmeye özen gösteriyordum.

Maraton için beslenme planımı şansa bırakmayacak şekilde planlamıştım. Fakat bildiğim, sık okuduğum 35.kmler sonrası yaşanan/hissedilen tükenme durumu, duvar ile karşılaşma ihtimali hep endişe kaynağım olmuştu. 25.km ler sonrası Bakırköy yönüne doğru koşarken yorugunluk belirtilerinden ilkini kmlerin yavaş geçmeye başladığı düşüncesini edinmiştim. Daha önce tecrübe ettiğim üzere km saymaya başlayarak bir kapıyı açmak ardındaki diğer kötü karamsar düşünceleri de yanında getiriyordu. Km tabelaları görebileceğiniz şekilde karşınıza çıktığından saymamak imkansızdı. Zihnimi başka şeylerle meşgül etme çabasına giriştim. Daha sonra dönüş ne zaman olacak bekleyişi başladı. Dönüşün hala gözükmemesi aynı zamanda geri koşulacak yol miktarının da artmakta olduğunu düşündürüp daha da kaygıya sokmaya başlamıştı beni. Dönüş sonrası ise artık dümdüz bir yol vardı önümde. 30. km yi gördüğümde sevindim çok az kalmıştı şunun surasında 12 km ! Aynı zamanda bir sınırı daha geçmiş, her adımımda daha uzaklara koşuyordum artık. Herşey yolunda gibi görünse de fiziki anlamda kötü durumdaydım. Bacaklarım kaskatıydı. Ayakkabılarım ,Adidas Response Cushing 22, rahatsız etmeye başlamıştı. Tabanlarımda bir acı ile ilerliyordum. Bir yandan da donuk kaskatı bacaklarımı biraz daha canlandırmaya çalışıyordum. Üst bedenim kaskatıydı ve kendi kendini idare ediyor gibiydi. Km lerin hiç bu kadar yavaş geçtiğini hatırlamıyordum. Saatlerce koşmuş gibi hissedip kafamı kaldırıp baktığımda yalnızca 2.5 km olduğunu görmek beni sinir etmeye başlamıştı. Karanlık düşünceler zihnimi kaplamaya başlamıştı. Neden koştuğumu sorgulamaya başlamış, maraton koşmaya lanet etmeye başlamıştım. Çok yavaşladığımın farkındaydım. Durmamak için gayret ediyordum.

35.km de su istasyonunda durdum, su içip jel ve muz yedim. Fakat tekrar hareketlenmeye başlamak müthiş acı oldu benim için. Vücudumun ne halde olduğunu, durup tekrar hareket edince anlamıştım. Ayaklarım kötü vaziyetteydi, sırtım kaskatıydı ve bacaklarım donuktu. Biraz canlanırlar diye umut ederek devam etmeye başladım. Müzik çalarımdan beni harekete sokabilecek parçaları aramaya başladım. Birkaç şarkıya eşlik ederek zihnimi meşgul etmeye bir yandan da ilerlemeye devam ettim. Jel ve muz biraz olsun toparlamıştı beni. Zihnimdeki karamsarlık da bir parça dağılmıştı. Artık Gülhane girişini bekliyordum. Son istasyonlarda yine su içip devam ettim. Vücudum koşmayı reddediyor fakat zihnim onu kontrol altında tutuyordu. Zihnim ile koşmaya başlamıştım. Bacaklarımın ağır ve benim kontrolümden bağımsız hareket ettiğini hissediyordum. Gülhane Parkı na girdiğimde minik bir grup tezahürat yapıyordu. Son metrelerdeydim artık. Parkta hızlanmaya başladım. Bu hızlanma daha önce yaşadıklarımın aksine hiç farkına varmadığım bir güç ileydi. Tüm depolarım tükenmişti fakat insanların desteği ile adeta depar atmaya başlamıştım. Kaslarım acı içindeydi fakat finishi görebiliyordum. Son bir çaba ile koştum ve maraton bitmişti. Birkaç dakika soluklandım ve yine durmakla birlikte vücudum isyan etmeye başladı.


Sürem 04:15:54 idi. Hedefime ulaşamamıştım. Herşeye rağmen tamamlamıştım. Fiziksel ve zihinsel olarak mücadele etmiştim ve gerçek anlamda maratonu yaşamıştım. Tüm maraton koşma konusundaki lanetlerime rağmen, her zaman olduğu gibi seneye nasıl yapmalı, süreyi nasıl geliştiririm düşünceleri ile ve acılarla dolu bir vücut ile çantamı bulmaya ilerledim. Daha da uzaklara koşmaya bir kez daha karar vermiştim.

 

2014 NEW BALANCE BÜYÜKADA KOŞUSU


Run İstanbul ardından New Balance' ın Büyükada koşusunu duyunca hiç durmadan katılmaya karar verdim. Maratona hala zaman vardı ve koşamama bahanesi üretemezdim. Nike koşusunda güçlü hissetmiştim ve pozitif etkileri olmuştu. Sıra Büyükada idi. 2 Kasım 2014 te 11.2km lik parkurda yarışacaktım.

New Balance Büyükada 2014 parkur

Yine ilk defa koşacağım bir parkurdu. Daha önceden Büyükada da bulunmuştum bisiklet ile tur da atmıştım. Yarış sabahı Büyükada ya giderken eğim konusunu hiç düşünmemiştim. Yarış sırasında ve sonrasında benim yeni tecrübelerimden biri olacaktı. Düz zeminde antreman yaptığımdan çıkış ve iniş konusunda yetersizdim. Yarış için start konvoyunda yine arkalarda kalmıştım. Sinir bozucu bir durumdu, yine insanlar arasında zigzag çizerek ilerlemem gerekecekti. Maraton için bu dert değildi fakat kısa mesafe yarışlarda önemli bir dezavantajdı. Start ile dediğim gibi oldu. Kimi zaman durmak zorunda kalarak insanları aşmaya başladım. Uzun bir süre kalabalık devam etti. Yokuş kısma vardığımda bir yavaşlama hemen belli etti kendini. Tırmanış farklı bir konuydu yabancı olduğum bir konuydu benim için. Hızımı biraz düşürüp istikrarla ilerledim. Fakat nabzımın yükseldiğini hissediyordum. Yokuş hafifleyince derin soluk alıp vererek dengelemeye çalıştım. Çıkış kadar iniş de zorlu bir konuydu. Quadricepslerimde oluşan gerginliği hissedebiliyordum inerken. Kısa sürmesi avantajdı aksi halde fiziksel anlamda hırpalayıcı olabilirdi benim için. Yarış belli bir yükselti alındıktan sonra daha stabil seyrediyordu. Eğim düzelince bozulan tempomu toparlayıp bir istikrar yakalamaya çalıştım. Fakat yarış başındaki tırmanış bütün planları bozmuştu. Elimden geldiğince nabzımı yükseltmeden gitmeye çalıştım. Bu esnada kimi koşucuları geçiyordum bazıları ile ise sürekli bir geçip geçilme şeklinde ilerliyordum. 

Parkur 11.2km idi. Kabaca gücümü 9.km ye kadar saklamaya çalışacak ve sonra yine tüm gücümle koşacaktım. 6 ve 7. km lerde yine nabzımın yükseldiğini gördüm fakat çok az kalmıştı yavaşlayamazdım. Derin soluk alıp vererek bunu dengelemeye çalışıp hızımı korudum. Son km lere yaklaşıldığında bir süpriz hafif bir yokuş daha vardı.




Bu eğimler çok büyük değildi fakat zihinsel olarak bunların farkında olmadan yarışmak, sizi hazırlıksız yakalayabiliyordu. Bana da öyle oldu ve son eğimde 'yine mi?' diye içimden geçirdim. Eğim sonrası iniş ve finish vardı. Biraz nefesimi toparladıktan sonra tam gaz finishe doğru ilerledim. 



Sonuç 00:52:26 idi. Pek iyi bir koşu olmamıştı benim için. Eğimli kısımlar beni şaşırtmış ve hazırlıksız yakalamıştı. Yarış ritmimi bozmuşlar ve ideal tempomu tutturmam çok sonralara doğru olmuştu. Fakat yine bir deneyim olmuştu. Eğim çalışmaları ve iniş çalışmaları önemli konulardı. Bu yarışta su istasyonlarından yararlanma konusunda sıkıntı çekmemiştim. Bu meseleyi sorunsuz halledebiliyordum en azından. Yarış sonrası hemen gidip çantama ulaştım Planlı bir çanta bırakma noktası yapmışlardı böylece çok beklemek gerekmiyordu. Bu açıdan organizasyon ekibini kutlarım. Kabaca Büyükada yı turlamıştım. Sırada maraton vardı, tüm korkutuculuğuyla beni bekliyordu. Sadece iki hafta kalmıştı. Son bir haftayı dinlenmeye ayıracak şekilde planlamıştım.

 

 2014 NİKE RUNİSTANBUL


Yarı maraton koştuktan sonra bazı eksikliklerin farkına varmıştım. Bunlar üzerine yoğunlaşmış biraz daha bilinçli antreman yapmaya başlamıştım. Daha uzun daha güçlü koşmak için yazılar okuyup forumlar takip etmeye başlamıştım. Özellikle koşugazetesi nin forumu ve ritm.worldpress blog u bana bu süreçte çok yardımcı oldu. Yaz döneminde yine ani bir kararla maratona kaydoldum. Zihinsel ve fiziksel anlamda endişe dolu bir döneme girmiş oldum. Nike Runİstanbul koşusu bu kaygılarla ugraşırken dikkatimi dağıtacak kısa mesafeli bir etkinlik olacaktı benim için.

7km lik Caddebostan sahilinde kurulan parkurda yapılacaktı yarış. Yakan için koş sloganı ile her yıl iki yakanın koşucularını koşturup sonuçların ortalamasına göre kazanan yakayı belirleyen bir etkinlikti ve ben ilk defa katılıyordum. Mesafe olarak kısaydı ve yüksek tempolu bir yarış olacaktı. Yarış kiti için gittiğinizde kategoriniz belirleniyordu bu ne zaman çıkış yapacağınız açısından önemliydi. Ben ilk yarışım olması sebebi ile ortalama bir bitirme süresi söylemiş ve B kategorisine yerleştirilmiştim. 

2014 Runİstanbul parkuru
Maraton koşacak olma düşüncesi hiçbir bahaneyi kabul ettirmiyordu. Bu yarışta elimden geleni yapmalıydım. 28 Eylül günü etkinlik alanına ulaşıp çantamı teslim ettim ve arkadaşlarımla starta ulaştım. Kalabalık bir etkinlikti ve A kategorisi olarak çıkış yapmamanın pişmanlığını yaşadım. Sıralama çip esasına göre yapıldığı için herkes yarışa startı geçtiği anda başlıyordu. Bu güzel bir uygulamaydı fakat asıl sorun B grubu start aldığında önümdeki kalabalık oldu. İnsanları geçebilmek için yaklaşık 10 dk boyunca zigzaglar çizerek koşmak zorunda kaldım. Tempom birçok antreman tempomun çok üzerindeydi. Nabzımı kontrol etmemeye karar verdim vücudumu dinleyerek koşmaya devam ettim. Bir yandan da müzik dinliyor onun etkisi ile kimi zaman ataklar yapıyordum. Akşam saatleri olmasına rağmen destek güzeldi. Işıklandırma güzel yerleştirilmişti ve keyif alıyordum. Su istasyonu sayısı zaten az olduğundan çok gerekirse içerim diye düşünerek sadece son istasyonda bir yudum aldım. Yarışın yarısı geride kaldığında kalabalıktan pek eser kalmamıştı ve yüksek tempo ile ilerleyenler grubunda gidiyordum.


 Son km lere yaklaştığımda yine son metrelerde var gücümle hızlanıp güçlü bitirmeye odaklandım. Bunu antremanlarımda da uygular olmuştum. Bu kez mesafenin kısa olması enerji depolarımı bitirmemişti fakat yüksek temponun sonucu olarak anaerobik seviyemde dolaştığımı hissediyordum. Tabii ki hissettiğim laktik asitten başkası değildi. 


Son metrelerde hızlanmam ile benimle birlikte başkaları da hızlandı. Minik bir rekabet eşliğinde son sürat ilerliyorduk. Fotoğraflarda sonradan da gördüğüm üzere vücudum bariz yüksek tempo ile çalışıyordu. Finishi geçtiğimde saatim 00:30:07 yi gösteriyordu. Daha sonra öğrendiğim resmi sonuç ise 00:29:38 idi. Hedefim 27 dk yı görebilmekti ancak B grubu olarak başlayıp kalabalık içinde zigzaglar çizmek vakit kaybetmiştirdi.

Organizasyon iyiydi. Fakat yarış sonrası eşyalara ulaşabilmek için uzun kuyruklar, serin havada insanları sinirlendirmişti. Bu konunun daha hızlı gerçekleşmesi yarış sonrası için önemli bir konu. 2015 yılında etkinlik, Avrupa nın kazanması dolayısı ile Karaköy de yapılacak. Bu kez 10 km koşulacak. Kaydımı yaptırdım ve geçmişten aldığım ders ile bu kez A kategorisi ile çıkış yapacağım. Son duyurulan tarihe göre yarış 8 Kasım da düzenlenecek.


 

2014 İSTANBUL YARI MARATONU

 

Koşmak bende bir ihtiyaç halini alarak ortaya çıktı. Öğrenciydim ve eksik olan birşeyler vardı. Vücudum beni adeta bazı konularda uyarıyordu fakat ne olduğunu anlayamıyordum. Sonra koşmaya başladım. Önce turları sayarken zaman geçtikçe km lere odaklandım. Sonra bir anda yarı maraton koşmaya karar verdim. Hazır değildim. Hazırlık nedir nasıl yapılır bundan da haberim yoktu. Sadece 21 km koşmam gerektiğini biliyordum ve bu beni kimi zaman korkutuyordu. Bitirmek en temel hedefim olacaktı. Nedense kendime olan saçma bir güvenim vardı. Zihinsel olarak yeterince hazırlanırsam, hiç durmazsam elbet bitirebileceğimi tahmin ediyordum.

Antremanlarımı nabız saati ile nabzımı ölçme esasına dayalı yapıyordum. Kendimce belirlediğim nabız bölgesinde sakin ve istikrarlı gittiğimi bilerek, o bölgelerde kalarak nabzımı çok yükseltmeden koşmaya alışmıştım. Pace gibi konuları çok kafama takmıyordum. Antremanlarım asfalt zeminde ve tartan zeminde yapıyordum. Dayanıklılığımı arttıracağını düşünerek uzun koşular ile koşmaya biraz daha yoğunlaşmıştım. Ayakkabı olarak Adidas Response Cushing 22 sini kullanıyordum. Bu süreçte yeterli görmüştüm ve bir eksikliğini henüz hissetmemiştim. Eksiklerim ise antremanlarımı beslenmeden yapmaktı, su içmeden, bir şey yememek... İnsan bazı şeyleri tecrübe ederek çok iyi öğreniyor. Ben de yarışta bunu görecektim.


Yarış öncesi toy halim(soldaki) ve arkadaşım Alper(sağdaki)
Yarış gelip çattığında ilk kaygılarım kıyafet ve heyecandı. Soğuk olabileceğini hissedip yanlış giyindim ve bunun etkisi yarışta ortaya çıkacaktı. Midemde kelebekler uçusuyordu, bir yandan su içip bir yandan son tuvalet ihtiyacımı giderdim. Start gerisinde oluşan yarış konvoyuna katıldım. Arkadaşım Alper de 10km de yarışacaktı. Finish de görüşmek üzere sözleştik ve start verildi. Müziksiz koşmadığım için hazırladığım playlist i başlattım ve heyecandan olsa gerek diye düşündüğüm hafif yüksek bir nabız ile başladım. İlk km lerde en büyük kaygım kalabalık içinde düşürülme ihtimali oldu. 10 km koşacak olup hızlanmak isteyenler ile 21 kmciler bir arada çıktığından ufak bir karmaşa hakimdi. Yarışın ilerisinde yoğunluğun rahatlayacağını düşünerek kendime bir tempo tutturdum ve devam ettim. Kafamdaki asıl yarış 15.km den sonra başlayacaktı. Antremanlarımda 15 kmlere kadar çıkmıştım ve sonrasını bilinmeyen bir alan olarak kodlamıştım kafamda. Yarış Eyüp e varmadan dönüyordu ve Yenikapı yönüne ilerliyordu. Kumkapı civarı dönüş ile yarış Eski Galata Köprüsüne, Balat a, devam edip bitiyordu. Kumkapı dönüşü sonrası benim için bilinmeyendi. Yarışta özellikle Sirkeci yi geçtikten sonra zihnimde dönüşü bekleyen bir düşünce uyandı. Dönüş uzakta belirmedikçe korkum artmaya başlıyordu ve nasıl döneceğimi hafiften düşünüyordum. Tempom iyiydi fakat dönüşü gördüğümde yorgunluğun ilk belirtileri, bacaklarımda hafif bir hissizlik başlamıştı..
2014 Yarı Maraton Parkuru
Dönüş sonrası işler yolunda gitmemeye başlamıştı. Vücudumda birşeylerin bittiğini hissetmeye başladım. Eminönü ne kadar bir şekilde ulaştığımı hatırlıyorum fakat belirgin olarak km lerin geçişinin yavaşladığını hatırlıyorum. Eminönü civarı çevrenin kalabalıklaşması biraz da olsa dikkatimi dağıtmıştı ve biraz daha ilerlememe olanak verdi. Birşey yememe ve içmeme kararım beni kötü etkileyebileceği, yarışta ilk defa denemenin kötü olabileceği düşüncesinden dolayıydı. Bu sebepten enerji içecekleri, su, elma, muz gibi birçok şeyi imrenerek pas geçtim. 20.km den sonra enerji bakımından bitik haldeydim. Hızım düşmüştü. Nabzım çabalasam da yükselmiyordu. Finish i görene kadar devam etmeyi sonra da bütün gücümle depar atmayı düşündüm. En azından güçlü bitirmeliydim. Son metrelerde o enerjiyi nereden çıkardım bilmiyorum ama bütün gücümle koştum. 01:49:54 ile ilk yarı maratonumu bitirmiştim, tükenmiş ama başarmıştım.

Yarış boyunca kötü anlarda lanet ederek bitirdiğim yarış sonrası ilk planlarım gelecek yıl ne yapmalı oldu. Beslenme ve hidrasyon, antreman yoğunluğu belli başlı konulardı kafamda dönüp duran. İçimde başarmış olmanın sevinci ve gururu vardı. Tarif edemediğim bir diğer şey ise devam etmem gerektiği  daha da uzağa gidebileceğim hissiydi..