4 Eylül 2018 Salı


2018 Aladağlar Sky Trail 45K

''The mountains don't care. They're indifferent to whatever plans, whatever hopes you have..." Timothy Olson

10 Ağustos 2018 Cuma günü gerginim. Aladağlar Sky Trail için yola çıkacağım. Bir gün önceden kalan nöbetin yorgunluğu bir miktar üzerimde. Düşüncem hastaneden olabildiğince erken ayrılıp bavulumu alıp uçağa ulaşmak. Biraz uçakta kestirmek, Niğde Demirkazık'a ulaşınca Mümtaz Çankaya Dağ Evi ne yerleşip biraz daha uyumak. Uykusuzluk kaçınılmaz bir durum benim için. Fakat insan en azından yarışlara dinlenerek girmek istiyor :). Eve ulaşıp minik bir market alışverişine kadar her şey yolunda. Hava alanına ulaşınca asıl problem karşıma çıkıyor. Uçak 1 saat rötar yapmış görünüyor. Eskişehir ekibi çoktan Dağ evine ulaşmış. Onlara geç geleceğimi haber veriyorum. Uçağı beklerken bir 30 dk daha rötar gerçekleşiyor. Sonra pistte yaklaşık 20 dk daha kalkış sırası... Organizasyona ne kadar teşekkür etsem az çünkü hava alanında beni ve diğer iki kişiyi daha bekleyen servis mevcut. İndiğimde arayarak inişimi teyit ediyorlar. Sonrasında uyuyorum. 2 saat civarı yolculuk sonrası saat 01.30 da Dağ evindeyim. İyi haber, daha fazla beklememe gerek kalmayacak yarış 04.30 da start alacak!


parkur
03.30 a kadar minik bir uyku sonrası malzeme kontrolü biraz atıştırma sonrası start çizgisinde yerimi alıyorum. Aladağlar zemini oldukça zorlu, irtifa kazanımı ile can yakan ama çekiciliğini asla kaybetmeyecek bir yarış benim için. Startta yerimi aldığımda ne kadar yorgun ve ya uykusuz olduğumun önemi kalmıyor. Tadını çıkarmak için hazırım!


teçhizat hazır

goshots.net
Aladağlar karasal iklimin merkezinde. Güneş doğana kadar serin ve yükseklere çıkıldıkça daha da soğuyan bir hava mevcut. Bir çok kişi uzun kollu tercih ediyor. Bense kısa kollu giyip sabahtan güneş kremini sürüyorum. Güneşin doğmasıyla işlerin değişeceğinden eminim. 04.30 da start veriliyor. Kafa fenerleri eşliğinde dağa tırmanmaya başlıyoruz. Tepemizde pek göremeyeceğiniz ayrıntıda bir gökyüzü ve yıldızlar bize eşlik ediyor. Stabil yol olarak bir süre ilerleyen parkur bir noktada tek kişilik patikalara dönüşüyor. Eğim değişiyor. Batonlara bu noktada iş düşüyor. Sakin bir tempoda ilerliyorum. Önümdeki yolu beynim çok iyi hatırlıyor ve hatırlatıyor. Tırmanmaya odaklanıyorum.


aydınlık başlarken- goshots.net
Güneş henüz gözükmese de, aydınlık başlayınca kafa fenerini kapatıyorum. Çantama yerleştirip devam ediyorum. Hava serin, fakat hareket etmeye devam ettiğimden çok dert etmiyorum. Acımasız eğimlerde sırtlara başlıyoruz. İlerleyen gruplar çok değişmiyor. Yukarı doğru atak yapma niyetim yok. Sakince tempo ve nefesimi koruyorum. Zaman geçtikçe kafamda bir ağrılık hissediyorum. Yükseklik beni etkilemeye başladı sanırım diye düşünüyorum. Ellerimi ve ayaklarımı görüyorum. Kayaları akıllıca aşmaya çalışıyor çarşak kısımlara batonlarımı saplamaya özen gösteriyorum. Fakat gördüklerim sanki bir kaç tık yavaşlatılmış gibi. Silkeleniyorum. Soğuk biraz daha artıyor.
İlk istasyon Çelikbuyduran. Gördüğüm ve takdir ettiğim en ilginç yerlerden biri. Bu kısım 12. km lerde yer alıyor. Emler zirveye doğru kıvrılan dik patikada kenarda birçok çadır ve dağcı burayı istasyon yapmış. Bu sırtta hava soğuk. Parmaklarım uyuşmuş durumda. Biraz kola- su karışımı içip mataraları tazeleyip yola koyuluyorum. Arkada ve önümde anlatılmaz bir manzara var. Güneş ışınlarına ulaşmama çok az kaldı. Karanlık ve aydınlık çizgi şeklinde dağın sırtında. Patikanın ucunda, tepelerde koşucuları minik minik seçebiliyorsunuz. Arkada ise geride bıraktığım korkunç yükselti.





Güneş ışınları ile buluşur buluşmaz ısınmaya başlıyorum. Parmaklarım artık sorun değil. Sırada en yüksek noktaya son bir gayret var. İleriye baktığınızda yol bitmek bilmiyor. Dağ devasa, patikalar sürekli kıvrılıyor ve 3 boyutlu bir halde hedefe ilerliyor. Çarşak zemin tutunmayı ve basmayı ciddi anlamda zorluyor. Mars yüzeyine benzer bir yerdesiniz. Etraf kaya ve çarşaktan ibaret. Sıvı alıp durmaktan ve biraz da soğuğun etkisi ile tuvaletim geliyor. Fakat kenara çekesim gelmiyor. Zirveye kadar sabretmeye karar veriyorum.


Emler zirve
Bitmek bilmeyen tırmanışın sonunda yarı sarhoş Emler zirve deyim. Bu kısımlara kadar iyice etkisini arttıran yükselti etkisi beni ele geçirmiş durumda. İnişe başlamadan önce zirveden aşağı küçük bir tuvalet molası ! İnişe başlamam ile farklı kas gruplarına merhaba diyorum. Kontrollü başlayıp hızlanıyorum. Çarşakta kaymak zevkli fakat dikkat gerektiriyor. Kıvrıla kıvrıla aşağıya doğru kendimi bırakıyorum patikaya. Güneş artık oyunun içinde. Sıvı tüketimine dikkat ediyorum. İnmenin etkisi ile biraz rahatlayıp hızlanıyorum. Direktaş istasyonuna hoplaya zıplaya varıyorum.


goshots.net
İstasyonda çok oyalanmamaya çalışarak biraz yiyip içiyorum. Sırada Mta Tepe tırmanışı var. Hem görünüşü ile sizi psikolojik olarak yıkan hem de dik eğimiyle fiziksel olarak sizi yıpratan bir kısım burası. İstasyon sonrası patikada bir süre geçirip gölet yanından geçtikten sonra bir yükselti sizi karşılıyor. Yukarılarda anlam veremediğiniz küçük karınca benzeri görüntülerin önünüzdeki yarışmacılar olduğunu fark ettiğinizde durumun ciddiyeti sizi bir miktar yıldırıyor. Kural basit; bırakın patika sizi çıkarsın. Baş aşağı, batonlar tam gaz ileri... Kimi noktalarda bacaklarınız çıkmak, vücudunuz ilerlemeyi bırakmak, daha fazla tırmanmak istemiyor. Zihninizi ikna ettiğiniz sürece bir şekilde ilerliyorsunuz. Biraz karbonhidrat, biraz sıvı derken zirveye ulaşıyorum. Biraz soluklanıp inişe başlıyorum. Başlangıcı oldukça teknik olan bir iniş burası. Koşmak çok zor, öncelik can güvenliği diyerek dikkatlice iniyorsunuz. Dik ve bol kayalı ilk bölümler ve tehlikeli geçişlerden sonra eğim düzeliyor. Koşulabilir alanlarda koşarak ilerliyorum. Bu kısımlarda bir miktar yorgunluk hissetmeye başlıyorum. Koş yürü yapmaya başlıyorum.


mta zirve
Maden Yayla istasyonu tepeden uzunca bir inişin sonunda gözüküyor. Bu kısımda sadece su var. Suları biraz tazeleyip yola koyuluyorum. Bu kısımlarda ciddi bir tırmanış yok. Yerine bolca koyun var. Yörüklere ait çadırlar ve büyük koyun sürüleri çıkıyor karşınıza. Yola koyulup biraz ilerledikten sonra öbek öbek koyunlar yerini daha büyük bir sürüye bırakıyor. Yavaşlıyorum. Endişem bunca koyunu koruyan çoban köpeklerinin de olması gerektiği gerçeği. İlk karşılaşmamda göremiyorum. Yörük çadırına selam verip devam ediyorum. Bir sonraki karşılaştığım sürü çok daha büyük. Uzaklarda köpekleri de seçiyorum. Neyse ki çoban yakın, Yörük çadırı yakın. Uzaktan sakince ilerliyorum. Telaş yapmadan yürüyerek geçiyorum. Sıcaktan olsa gerek, ne köpekler ne de koyunlar tepki veriyor. Bütün canlılar serinlemenin ve minimal efor harcamanın derdinde. Ben hariç diyorum içimden. Karagöl istasyonu da tepeden uzunca bir inişin sonunda bir göletin kenarında. Dik iniş sonrası burada bilerek biraz uzun duraklıyorum. Karpuz var! Sıvıları yenileyip biraz karpuz biraz da masadaki diğer şeylerden atıştırıyorum. Sırada Davlumbaz tepe var. Biraz tırmandıktan sonra batonların çaresiz kaldığı kayalar arasında ilerlemeye başlıyorum. İlerleme kelimesini özel olarak vurguluyorum. Koşmak veya yürümek değil çünkü bu. Kimi zaman eller de devreye giriyor. İlk kaya topluluğu sonrası Davlumbaz tepe görünüyor. Fotoğraf çeksem de, ne derinliği, ne de yükselti algısını tam olarak göstermiyor. Oraya gitmeniz, gideceğiniz yeri idrak etmeniz ve şaşırmanız gerekiyor.


 davlumbaz tepe
Kayalar bitip çarşak zemin başladığında bir elimde batonlar diğer elimle kayalara tutunarak destekle ilerliyorum. Daha önce çıktığımdan rotaya aşinayım. Yukarı bakmamaya, moral bozmamaya çalışıyorum. Bu kısımda 4-5 görevli farklı noktalarda yarışmacılara direktiflerde bulunuyor. Kaya düşme tehlikesi de olan bir kısım. Biraz ilerledikten sonra eller daha da devreye giriyor. Sağlam kayayı bulup kendimi çekerek ilerliyorum. Bazı anlarda her bastığınız kaya stabil olmuyor. Bu açıdan tehlikeli bir çıkış. İş kimi noktalarda boulder duvarında antremana benziyor. Özellikle son kısımda son bir atak sonrası zirveye ulaşıyorsunuz. Biraz da kubbeye tırmanıp çipimi okutuyorum. Yarışın son tırmanışı geride kalıyor. Geriye uzun inişler kaldığından amacım biraz hızlanmak. Çarşak zeminden faydalanmaya çalışarak son enerjim ile iyice kayak moduna geçiyorum. Bir kısım patikada biraz ilerledikten sonra daha dik bir inişle vadiye doğru iniş görünüyor. Bu alanda çarşak daha seyrek, kayalar daha belirgin. Amacım hızlı inmek olduğundan bir miktar hızlandığım anlardan birinde ayaklarım yerden kesiliyor. Refleks olarak batonları saplıyorum ama onlar da geride kalıyor. Kalçamın üzerine çok ser düşüp biraz kayıyorum. O arada sol tarafım bir kayanın üzerinden de geçiyor. Sırtüstü yerde buluyorum kendimi. Yara bere gözükmüyor. Fakat sol kalçam sızlıyor. Künt bir ağrı var. Hafif morardığını görüyorum. Hareket etmeye çalıştığımda daha çok ezilmeye bağlı gibi hissettiren bir ağrı saplanıyor. Bisiklet kazası geçirdiğimde benzer ağrıyı yaşamış ardından kas içinde bir hematomum olmuştu. Yine buna aday bir ağrı bu diye düşünüyorum. Batonları destek alarak yavaşça inmeye çalışıyorum. Koşmak çok ağrılı hale geliyor. Hızlanmayı planladığım iniş artık yürüme haline geliyor. Vadiye indiğimde eğim düzeliyor bir miktar. Batonları Walker tarzı kullanarak destekle ilerliyorum. Can sıkıcı bir durum fakat bitirmeye kararlıyım. Kaplumbağa ciddiyeti ile biraz agresif olmaya çalışarak Teke pınarı istasyonuna geliyorum. Sıvılarım bitmemiş. Burada görevlilerden ağrı kesici alıyorum. Son bir gayretle yola devam ediyorum. Minik bir çıkış sonrası vadiye iyice iniyorum. Stabil bir eğimde dahi rahat inemesemde sabırla ilerliyorum.
Yarış hafızam kalan mesafeyi bildiğinden Dağ evi gözükmek üzere diye seviniyorum zaman ilerledikçe. Son kısımlara geldiğimde ise patikanın değiştiğini, daha dik inişli bir kısma doğru sağa kıvrıldığını fark ediyorum. Yavaş ilerleyen benim için ekstra iniş olması hoş değil. Kontrollü biçimde inmeye çabalarken oldukça kaygan bir toprak olduğunu fark ediyorum. Tam bunu düşünürken sağlam bir şekilde kayıp tekrar yere oturuyorum. Ağrı bir şimşek çakması gibi belirip nefesimi kesiyor. Ciddi bir şey yok fakat biraz seslice küfrediyorum. Kalkıp yola devam ediyorum.



Hayal ettiğim bir bitiş değil. Hayal ettiğim bir dinçlikle de değil. Fakat patika koşuları zaten süprizlerle dolu değil mi? Hepsine rağmen dağlarda olmanın verdiği huzur beni finish e dargın götürmüyor. Yine gülümsüyorum. Aladağlar her yıl katılınması gereken yarışlardan biri. Doğanın size sınırlarınızı hatırlatması bir yandan da nefesinizi kesmesi için bir fırsat. Aladağlar acımasız. Fakat bu acımasızlık size bir çok pozitiflik katıyor günün sonunda. Önce haddinizi bildiriyor. Sizi dehşete düşürüyor. Ertesi sabah bir gün önce yaptıklarınız gözünüzün önüne geliyor kimi zaman inanamıyorsunuz. Bunun sonunda daha güçlü hissediyorsunuz. Fakat bu gücün bir sınırı olduğunu da içten içe biliyorsunuz. Size üstü kapalı bir mütevazılık da katmayı ihmal etmiyor bu dağlar. Bir sonraki yıl tekrar göüşmek üzere...